Büyük Hadron Çarpıştırıcısı!

Bildiginiz gibi 10 Eylül’de insanlik tarihinin en buyuk bilimsel deneyi yapılacak. Bu olayi aciklayan iyi bir video asagida ama aciklayan dedigime bakmayin, seyredince insanin biraz morali bozuluyor. Zira bizim fizik diye okulda ogrendigimiz her sey anladigim kadariyla 🙂 degismis:

http://www.ted.com/index.php/talks/brian_cox_on_cern_s_supercollider.html

Sunumu yapan Brian Cox ayni zamanda Sunshine filminin bilim danismaniymis. Kendisi yeni Carl Sagan gibi geldi bana.

11 Responses to “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı!”


  • Ali dedi ki:

    10 Eylül günü sabah saat 08.00’den (CEST) itibaren http://webcast.cern.ch/ bu adresten canlı olarak izlenebilir.

  • emre dedi ki:

    Fizik nerden nereye geldi, biz neleri kacirdik, anti-material kavraminin girisi ve bircok ileri fizik teorisi uzerine BBC’den nezih bir belgesel dizisi …Hadronlari carpistirmadan once biraz background info vermesi adina…

    http://www.bbc.co.uk/programmes/b007tr91

    belgeselin 3 bolumunun tamami google videoda mevcut

    the clash of the titans |

    the key to the cosmos |

    the illusion of reality |

  • ilkerc dedi ki:

    cok iyiymis emre bravo.
    gerci sonunda hala hic bir seyin kesin olmadigi cikiyor ama olsun : )

  • emre dedi ki:

    As Aronofsky says, mathematics is the language of nature hehheh

  • Shad dedi ki:

    konuşma da güzel ama emre’nin yolladığı belgeseller çok iyi… uzun ama üşenmeyin seyredin derim…

  • emre dedi ki:

    yarin carpistirirken bi terslik olursa hakkinizi helal edin 🙂

  • Ali dedi ki:

    Radyasyondan koşarak kaçan adam, demek istiyorum.

  • Ali dedi ki:

    Neredeyse magazinel bir popülariteye sahip olan bu deneyle ilgili komplo teorileri, yalnızca Dünya’nın yok olmasıyla ilgili değil. Geçen gün NTV’de yayınlanan Yüzyılın Deneyi programına canlı telefonla bağlanan bir bilim adamı, bu deneyin, Galileo ile başlayan ve moderniteyle devam eden Batı düşünce sisteminin yerleşme olgusunun bir doğrulaması olacağını ve deneyin amacının, bu doğrulamayı pekiştirip Dünya’ya Batı’nın penceresinden bakılması gerektiğini ortaya çıkarmak olduğunu îma etti. Elbette modern fizik, görelilik kuramı ve nihayet kuantum fiziği, Orta Çağ’da filizlenen Galileo’nun fikirlerinin açtığı yoldan ilerledi ancak günümüzde hâlâ doğa olaylarını açıklamakta büyük bir gücü ve etkisi olan klasik fiziğin de, MÖ yaşayan Öklit’in geometrisine ve uzayına dayandığını, sanırım saygıdeğer bilimadamımız da biliyordur. Yoksa o zamanı da mı Batı-Doğu diye ayıracak? Aslında yuvarlak olan bir şeyde, Doğu-Batı diye kavramların olması da tuhaf ya, neyse.

    CERN’in (Sörn denmesinden müthiş rahatsızlık duyuyorum) parasının bittiğini ve yakaladığı popülariteyle paraya para demeyeceğini; bize gösterilen amaçların dışında başka amaçların da olduğu; hattâ ve bizatihi gördüğüm şekliyle, Amerika’nın özel bir silah peşinde olduğu gibi çeşitli komplo teorileri atılıyor. Amerika ve Rusya’nın karşısına yeni bir güç çıkarmak için kurulan CERN’i bile Amerika’nın süsü gibi göstermekte beis görmeyen bir hayal gücü var. Dünya bu kadar yuvarlak olunca, serbest atanı da düşeni de bol oluyor.

    Deneyin amacı, “Neden” sorusuna bir kez daha yanıt aramak. Neden Evren’deki maddelerin yalnızca %5’ini biliyoruz? Geriye kalan %95’i kaplayan “dark matter” (kara madde) ne? Evren oluşurken, neden madde yerine antimadde seçilmedi? Maddelerin antimaddesi şu anda bir yerde yaşamlarını sürdürüyor mu? Sürdürüyorsa nerede olabilir? Kütle ne demek? Neden kütlemiz var? Tanrı’nın eli (Ah Maradona, sen uyandırmaya çalışmıştın bizi!) denen Higgs bozonu (parçacığı) bulunabilecek mi? Standart Model doğru mu?

    İlgilenenler için çok kısaca anlatayım. Kütle, şu âna kadar fiziği kaplayan bütün teoremlerin ilgilendiği konulardan birisi ve en önemlisidir. Klasik fiziğe, yani Newton’a göre, bir cisme uyguladığınız kuvvetin, o cismin hızının zamana bağlı değişimine oranı (yani F/a = m) o cisim için sabittir ve buna kütle denir. Görelilik kuramında ise, bir cismin kütlesi, o cismin enerjisiyle ilişkilendirilmiştir. Yani cismin enerjisi, kütlesidir (yani E=mc^2). Eğer bir cisim, ışık hızına yaklaşırsa kütlesi azalır. Fiziği yerle bir eden kuantum teorisi de, en temel sorunun peşine düşer: Kütle nedir? Kütleye, kütle özelliğini sağlayan şey nedir?

    Atom ve atomaltı düzeyinde yanıtı aranan bu soruna şu şekilde yaklaşalım. Kabul edilen Standart Model’e göre madde, 12 temel parçacıktan ve bu 12 temel parçacığa etkiyen 4 temel kuvvetin taşıyıcılarından oluşur. Temel parçacık, daha temel parçalara bölünemeyen parça anlamına gelir. Yani önce atoma temel parçacık dedik (hattâ atom, eski Yunanca’da “bölünemeyen” anlamına gelir, öyle de ironiktir bilimsel sezgi), sonra atomun çekirdeğinin ve içinde nötron ve protonların var olduğunu bulduk, amma velâkin artık, nötron ve protonları da oluşturan kuark’ların olduğunu biliyoruz. Uzatmayayım, bu temel parçacıklar, temel kuvvetlerin etkisi altında maddeyi ve doğa olaylarını oluşturuyorlar ama teoriye ve formüllere göre “kütle”nin oluşmasını sağlayan şey, bir alan, bir parçacığın, bu parçacıklar üzerine yapışarak, yoğunlaşarak yarattığı alan: Higgs alanı. Bu parçacığın varolduğu sanılıyor, olmalı deniyor ancak henüz gözlemlenemedi (Klasik fiziğe göre, “orada bir Dünya vardır” ama kuantum teorisine göre “orada bir dünya olabilir”). Saydığım 12 temel parçacık ve 4 temel kuvvetten 3’ünün taşıyıcı temel parçacıkları gözlemlenmiş durumda ama gözlemlenemeyen iki şey var ve bu iki şey, fiziğin çözülemeyen problemleri olarak hâlihazırda birçok doktora öğrencisini zayi ediyor:

    1. Higgs bozonu.
    2. Yer çekimi kuvvetinin taşıyıcısı “graviton” parçacığı.

    Bu deneyle Higgs bozonunun gözlemleneceği tasarlanıyor ama fizikçlerin saplantısı olan Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi)’e erişmek için, atomu ve kozmolojiyi şu âna kadar müthiş bir kesinlik ve doğrulukla açıklayan iki kuramın, bir araya getirilmesi gerekiyor: Kuantum Elektrodinamik (Feynman ve diğerlerinin geliştirdiği) ile Genel Görelilik Kuramı (Albert Einstein)’nın, nev-i şahsına münhasır adıyla söylersek Kütleçekimin, daha da özelleştirirsek yer çekiminin bir araya getirilmesi şart. Kuantum Elektrodinamik teorisi (nâm-ı diğer QED), kuantum fiziğinde erişilen en hassas teori. Tek eksiği yer çekimi. Bu deneyden, Higgs parçacığının varlığı gibi, yer çekimiyle ilgili de bir veri çıkacak mı bilmiyorum. Çıkarsa Evren çözülmüş mü olacak? Onu hiç sanmıyorum.

    Evren’i çözmek derken, madde-antimadde dualitesine de girmek faydalı olur. İlk duyduğumda beni oturduğum koltuğa yapıştıran bir mesele bu. Evren, 14 milyar önce Big Bang ile oluşmaya başladığı sırada, ilk saniyenin içinde, kuarklar ve fotonlar (Işığın parçacıkları) oluştu. Kısaca “madde” oluşmaya başladı ancak aynı zamanda “antimadde” de oluştu. Antimadde, madde ile birebir aynıdır ancak kuantum özellikleri farklıdır. Örneğin, elektrik yükü ve dönme hızı. Madde ile antimadde oluştuğunda iki seçenek var: Madde ve antimadde asla yan yana gelemeyeceği için birbirlerini yok ederler ya da bizim Evren’imizde olduğu gibi Doğa birini seçer. Görünen o ki Evren, madde yönünde bir seçime gitmiş. Peki neden? Bilmiyoruz. Antimadde denilen şey, metafizik mi? Hayır. Beyin tomografilerinde kullanılan pozitron, elektronun antimaddesidir. Birçok maddenin de antimaddesi labarotuar koşullarında üretilmektedir ama bu işlem inanılmaz zahmetli ve masraflıdır. Şöyle ki, bir maddenin, milyarda birinin antimaddesini oluşturmak için gereken para 6 milyar dolar. Ayrıca, bir antimadde oluşturmak için gereken enerji, fiyuuuv, devasa. Ancak şöyle de bir durum var. Madde ile antimadde bir araya geldiğinde birbirilerini yok ediyorlardı ya, işte burada ortaya çıkan enerjinin yanında, atom bombasının affedersiniz esamesi bile okunmaz. O yüzden enteresan ve tehlikeli bir konu. Sorular da bitmiyor elbette. Peki bu antimaddeler nerede? Doğadaki her şeyin bir antimaddesi varsa, antiannem, antibabam nerede? Antiali, antiblog? Bunlar, bilimden çıkıp bilimkurguya vardığımızın göstergeleri olabilir ancak şu an için durum öyle değil. Niels Bohr diyor ki “Kuantumu anlamak isteyen kişinin kuantumdan korkması şarttır.” Bir fotonun, aynı anda iki yerde de olabileceğini biliyoruz (Bkz. Çift Yarık Deneyi). Atomaltı seviyesinde gözlem ve ölçüm yapmanın, deneyi ve sonuçları değiştirebileceğini biliyoruz (Bkz. Schrödinger’in Kedisi). Madde-antimadde düalitesi (ya da diyalektiği ki sentez elde edemiyoruz aslında, tez-antitez birbirini boğazlıyor!) bu nedenle hiç de tuhaf gelmeyebiliyor. Gelmemeli de.

    Bugünlük kuantum bu kadar. Parçacıklarınıza iyi bakın.

  • ilkerc dedi ki:

    Ali eline saglik : ) gecen hafta okuyamamistim… bayagi uzun yazmissin.

  • Ali dedi ki:

    Ne demek 🙂 Bu arada CERN’deki düzenekte de geçen gün bir soğutma problemi yaşanmış ve deney bir süreliğine durdurulmuş. Şimdilik sorun yokmuş, çalışmaya devammış.

    İlgilenmek isteyenler için, ileri düzey kafa oynatıcı birkaç şey:
    http://www.youtube.com/watch?v=JkxieS-6WuA

Leave a Reply

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube