Benjamin Button ve Büyük Sahra

desert

Geçen hafta Büyük Sahra’ya gittim… desem ne güzel olurdu ama gitmedim. Yukarıdaki fotoğrafı geçenlerde makro kitap kapağı dokusu ve daha önce çekilmiş buluttan, Photoshop’da 15 dakikada imal ettim. Şu anda çeşitli stok sitelerinde satılıyor ve bir takım insanlar Sahra Çölüne baktıklarını düşünüyorlar.

Yine geçen hafta gördüğüm David Fincher’in “Benjamin Button” filmi “görsel sanatlarda gerçek” meselesini tekrar düşünmemizi gerektiriyor. Filmin ilk bölümündeki bütün Brad Pitt kafaları 3D olarak yapılmış. Bunu okuyup bilmesek anlamamız mümkün değil. Yani böylece gerçek ile gerçek gibi görünen arasındaki ayrım bu filmle artık tamamen yok olmuş oluyor.

İnsanların modellendiği başka filmler de vardı elbette ama bu gerçekçilik açısından bir ilk. Kısa zamanda olmasa bile her şeyin masada bitirileceği filmler çok uzak değil artık.

Fena halde uzun ve sıkıcı olmasına rağmen “teknolojik bir devrim olarak”  filmi görmekte yarar var. Eleştirmen, akademisyen taifesi ve sıradan izleyici için bu dediklerim hiç bir şey ifade etmese de sinema yapmakla ilgilenenler için önemli bir dönüm noktası…

42 Responses to “Benjamin Button ve Büyük Sahra”


  • Shad dedi ki:

    fotoğraftakinin macro kitap kapağı olduğunu ben anlamıştım 😛
    3D Brad pitt kafaları çok başarılıymış . )

  • barbaros dedi ki:

    sanırım aynı zamanda cate blanchett ıcınde aynı sistem uygulanmış. gençliğinde dans ettiği sahneler.

  • ilkerc dedi ki:

    Ben de oyle dusunuyorum ama nedense Cate’in kafasi kafasi hakkinda bir sey bulamadim web de…

  • Erkan dedi ki:

    İlker bey merhaba,
    Sony Z1E kullanıyorum.Genelde HDV modunda çekim yapıyorum.Sony Mini DV’ye çekim yapıyorum. Ama Bilgisayar’a aktarırken çözünürlük 720×576’ya düşüyor;yeterli keskinlik göremiyorum.(Adobe Premier pro 2 ile).Kameramın CCD’si gerçek HDV (16-9) mi yoksa alt ve üstten kırparak mı 16-9 boyutta görüntü kaydediyor? Daha keskin kaliteli görüntü alabilmem için ne yapmalıyım? Ne dersiniz? Aydınlatırsanız sevinirim.
    Selamlar.

  • ilkerc dedi ki:

    Z1 de HDV den aktarirken dogrudan DV ye cevirme secenegi var. Onu kapatmaniz lazim… CCD niz gercek 16:9 dur (butun HD kameralar oyle)

  • Hasan Unal dedi ki:

    uzun yıllar, pixar gibi 3D animasyonları üreten firmaların en büyük derdi gerçekçi saç, kıl, sakal gibi detaylar oldu… çünkü özellikle bu organik detaylar görüntüyü gerçeğe yaklaştırıyordu ve bu firmalar konu, kurgu vs. yerine birbirleriyle teknik anlamda bu konu üzerine kapışıyorlardı…
    maya’da birlikte gelen bu toollar için max’in plug-inleri vardı… organik modelleme konusunda da en büyük kapışma programlar arasında bu konu üzerine yoğunlaşıyordu… organik modelleme yıllar önce gerçekçi görünüm sorununu aşmıştı zaten… geriye kalan insan kıllarının doğru modellenip anime edilmesiydi ki, artık bu konunun da kendileri için çok sorun olmadığı aşikar…
    bugün gelinen noktada, büyük stüdyoların ayırdığı dev bütçeler düşünülünce, gelecekte sadece modellenmiş olan oyuncuların yer alacağı filmler mutlaka olacaktır… hatta pixar’ın sanırım (başka bir stüdyo da olabilir), 2 filmde oynamış bir oyuncusu vardı… yıllar önce okudum ama arayıp bulamadım şimdi… kusura bakmayın…
    bu konuda muhafazakar olanlar illa ses, duygu falan diyecekler şimdi… ama ilk insanlı uçuştan sadece 50 yıl sonra aya giden insanın bu teknolojik gelişimi ürkütücü olsa da, itiraf edelim, izlemesi oldukça zevkli…

  • Ceyhun dedi ki:

    animasyon bile olsa böyle bir teknikle
    charlie chaplin, marlon brando,James Stewart, Anthony Perkins
    gibi oyuncuları tekrar sinemada görmek güzel olacak

  • ergin dedi ki:

    paramount pictures sanırım yaptıkları fx konusunda o kadar iddalı ki
    http://www.benjaminbuttonfx.com/site.html isimli bir site açıp burada örnek çalışmalar vermişler.. sitedeki bratt pit dışındaki örneklere de bakmanızda fayda var.. inanılmaz güzel çalışmalar var..

  • DoPDodo dedi ki:

    Benjamin Button benim önceden hakkında hiçbirşey okumadan izlediğim bir film. Sıfır ön yargıyla izlerken yalnızca flu noktalardaki yatay çizgilerdeki renklenmeler nedeniyle prizmadan geçmiş elektronik görüntü olmasından şüphelendiğim, şüphemin feci şekilde doğru çıktığı film. Evet, iki sahne dışında Thomson Viper ile Filmstream modunda çekilmiş ve 4:4:4 olarak hard diske kaydedilmiş. Büyük perdedeki kalitesi gerçekten mükemmel. İnceleyebildiğim kadarıyla yine bazı ince numaralar var, yani doğrudan ham Viper çıkışı değil perdede gördüğümüz. Önce “noise” azaltılıp ardından istenilen oranda eklenmiş. Ancak çözünürlük ve renk işleme açısından çok başarılı bir iş. 2/3 inç CCD ile neler yapılabildiği konusunda ilginç bir örnek. Mercekler bildiğimiz Zeiss Digiprime ve Digizoom’lar. Net alan derinliği filan gibi konulara fazla takılmamışlar anlaşılan. Efektler ise ayrı bir tartışma konusu. Olabildiğince büyük perdede izlemekte yarar var.

  • ilkerc dedi ki:

    Evet Dogan ben efektlerin heyecaniyla ondan bahsetmeyi atladim. 2/3 inch falan yalan : ) Perdede inanilmaz derecede iyi gorunuyordu.

    Sondaki genclesme efekti ve Cate Blanchett inkiler 3D degilmis Ergin sayesinde anlamis olduk. Saol ergin.

  • barbaros dedi ki:

    Daisy’s head treatment was more traditional. Over the course of the film, she becomes an accomplished ballerina, and because Blanchett is not a ballerina, her face was tracked and composited onto a dance double’s. For the character’s younger years, Blanchett was made to look more youthful through digital manipulation. For Daisy’s golden years, a combination of makeup and digital retouching was used. (AC’den)
    http://www.fxguide.com/article520.html
    dopdodo sormak istediğim bir soru vardı:)
    yine AC’de hastanede geçen bugünkü sahnelerde F23 kullanıldığı yazıyor. Nedeni de yönetmenin uzun takeler almak istemesi ve Viperın uzun takelerde çok ısınması ve fanının ses çıkarması. bu bir şekilde önlenebilirmiş bir şey gibi duruyor yoksa daha ticari bir şey mi vardır?

    barbaros

  • DoPDodo dedi ki:

    F23’ü demo amaçları dışında görmedim. Ancak Viper dünyanın en sessiz kameralarından biri. Ã?zerinde fan olmadığını sanıyorum ama bir kontrol edeceğim, yalnızca mekanik örtücü var ama o da son derece sessiz. Kayıtçı sesli olabilir ama onu da kablo ile dışarıya atmak sorun olmasa gerek. Süre ise sorun olamaz…

    D.P. Claudio Miranda ile yapılan bir söyleşide:

    Was the entire movie shot with the Viper? sorusuna yanıtı:

    When we needed to shoot at high speed, such as a war sequence, we shot on film. We went to the Caribbean, and to be nimble on our feet we shot film.

    Görüldüğü gibi f23’fen söz etmiyor. Ayrıca söyleşinin detaylarında aslında film çekmek istediği ancak Fincher’ın isteği doğrultusunda Viper’a katlandığını hiisediyorum. Tabii bu benim kuruntum olabilir.

    Söyleşinin tümü:
    http://www.studiodaily.com/filmandvideo/currentissue/7847.html
    adresinde bulunabilir. Önce bir reklam çıkıyor, sabırlı olun.

    Konuyla ilgilenenler için bir link daha:
    http://www.postmagazine.com/ME2/dirmod.asp?sid=&nm=&type=Publishing&mod=Publications%3A%3AArticle&mid=8F3A7027421841978F18BE895F87F791&tier=4&id=D6F75FCA955E4039882220FE0F1079DA
    Burada hem f23’ten söz ediliyor hem de ilginç bir workflow’un ipuçları yakalanıyor:

    Images from the production of The Curious Case of Benjamin Button – captured on the Thomson Viper, Sony F-23, and also on film – were sent to Lowry Digital to use their proprietary image processing techniques to fine tune the visuals. Lowry Digital, a subsidiary of Reliance Big Entertainment, is known for its restoration work, including more than 400 titles for Walt Disney, 20th Century Fox, Paramount Pictures and other major clients. But Lowry’s image processing tools have become applicable in other areas of post production, particularly original productions on new and mixed media.

    Dahası incelenince Fincher’in Lowry Digital ile tanışması ile ilgili:

    “David and Peter came to us on Zodiac with some underexposure issues,” says Lowry Digital’s Alan Silvers. “When they saw that we could help unify the look across the board and bring out fine detail that traditional noise reduction would just crush away, we became part of their standard workflow.”

    Kabaca özetlemek gerekirse Zodiac’ı “kurtarmak” için tamirciye gitmişler zamanında…

  • ilkerc dedi ki:

    hahahah Ah dopdodo ah : )
    Dayanamiyorsun degil mi nefret ediyorsun digital den : ))

    Fakat ne yazik ki kacis yok gibi gorunuyor.

    Saka bir yana… gecenlerde Hayk a rastladim o da inceden inceden RED e boyle davraniyordu. Goruntu yonetmenlerinin bu durumunu anlasam da bana sonucu cok belli bir macta hala bosa cabalamak gibi geliyor ne yalan soyleyeyim : )))

    Kizmak yok ama!

  • DoPDodo dedi ki:

    Neden kızayım, beni kameraman yapan bir şeyi tümüyle yadsımam imkansız. Dijital değil ama analog ve hatta tüplü kameralarıyla videoyu o zamanın ustaları ellerinin tersi ile itmeselerdi, bu kadar çabuk kamera arkasına geçemezdim kuşkusuz. Bu nedenle elektronik görüntüyü yadsımam olanaksız ve inan gelişmeleri takip etmek için ciddi mesai harcıyorum. Benim zamanımdaki ustalardan olmamak için:-) Ama ne olursun sen de beni anla, filmin renk ve ışık duyarlılığının konforunu yaşayıp da, elektronik kameraların hiç de affedici olmayan platformunda dans etmek zorunda kalınca; üstüne üstlük bu konforu hiç tatmamış insanları bunu bir konfor olduğuna ikna etmek zorunda kalınca böyle oluyorsun işte.

    Profesyonel dünyada film çekebilmek için yaklaşık 5 yıl bekledim. Bu sırada elektronik (o zamanlar yalnızca analog) kameralarla çalıştım. İlk CCD kamerayla mutluluktan uçuyordum, artık uzayan ışıklardan ve tüp delinme korkusundan arınmıştık. Kamerayı (Sony DXC3000) deli gibi çıplak ampüle tutup eğleniyordum, koskoca “vertical smear” umrumda değildi. Bu ilk saatler ve günler geçtikten sonra eskisi kadar doygun renkli resimler pozlayamadığımız gerçeğiyle karşılaştık. Evet, tüplü kameraların o güzelim renkleri artık tarih olmuştu. Son kullandığım tüplü kamera İkegami ITC 735’ti ve onu güzelim renklerini bugün yeni yeni Panasonic kameralarda görüyorum. Bu sefer de güzelim CRT moniörler yok oldu. Arada JVC KY-35 de var ama o bir ara dönem. Arada renk yönünden bakıldığında kayıp yıllar var.

    Galiba bendeki gençlikte başıma gelen olaylar sonucu oluşmuş bir travma:-)

    Dedikodulara bakılırsa Hayk Sinefekt’teki RED ile testler yapıyormuş. Düşüncelerini ve sonuçlarını merak ediyorum tabii.

    Elektronik görüntüye karşı olamamakla birlikte, sabi sübyanların kandırılmasına karşıyım. Şu anda pek çok ciddi sanılan firma ağır bilgi manipülasyonu yapıyor. Bu da beni kudurtuyor. Elektronik dünyasında yol alırken sürekli nereden tekme yiyeceğini kontrol etmek zorundasın. Hele faturaları ödedikten, ağır yatırımlar yaptıktan sonra gizlenen gerçekleri öğrenmek çok acı oluyor. Kişisel tarihime baktığımda JVC KY90 böyle bir alet benim için. Çok canım yanmıştı.

    Yukarıda görüntülerinden övgüyle söz ettiğim Viper için bir püf noktası daha buldum:

    http://www.digitalpraxis.net/viper.htm

    Bu sayfanın en altındaki yazıları buraya kopyalıyorum:

    “Out of interest, when the full frame was post corrected, of which the above image is a part, the correction software reported 2867 error pixels that required correction…

    For those of you working with Viper images in post, the software used to to remove the ‘ringing’ above can be downloaded here.

    This is Thomson provided software, but they seem to not be advertising its existance too well…

    Hopefully the rumored Viper MK2 will deal with this problem in-camera!”

    İşte bu durmuş oturmuşu, yıllardır bu işi yapan firmaların davranışları. Bir de gözlükçülerin neler yapabileceğini sen düşün:-)

  • ilkerc dedi ki:

    Ben testleri gordüm. Bana göre olay kapanmistir : )

    Hayk adina konusamam tabi ama o benim gibi dusunmuyor. Doğan üzgünüm ama RED çok iyi : )

    Tabi ki problemleri vardır. yüzde 400 zoom yaparsan bir sürü hata bulursun veya aşırı kontrast şeyler çekersen sorun çıkarabilir. Renklerle belki telesinedeki kadar oynayamazsin vs vs.

    ama butun bunlar aslinda detay. RED gayet iyi. tabi bence. Dezenformasyon konusu tek tarfli degil ki. RED dusmanlari turedi bir suru simdi mesela. RED soyle boyle diye atip tutan bir suru insan var. Obur tarafta da tabi (film öldü yaşasın RED!)…

    ikisi de saçma. RED gayet iyi. kim aksini iddia ediyorsa ya yalancidir ya kötü niyetlidir. Film de çok iyi tabi : )) ama film daha pahali.

    Kapitalizmin dünyasinda filmin pek şansı olmaz diye düşünüyorum.

  • Ulaş dedi ki:

    Gene dönüp dolaşıp aynı yere gelinmiş:)
    Senaryo varmı? Güzel senaryo çekelim? Veya RED’in yaptığı devrim gibi devrim yapabilecek babayiğit bir senarist.:)

  • Rad dedi ki:

    Yeni nesildeki en büyük problemlerden biri digital kameralarin yetenekleri, steadicam ve bilimum kamera haretetine olanak saglayan gadget ve motion control cihazlari vs. ile kafayi bozmus olmalari, sadece türkiyede degil yurt disinda da bu is boyle, bir çok kişi yönetmen olma pesinde ama dramaturjiyi tartisan yok, oyuncu yönetimi tartisan yok, çatışma nasıl kurulur, kahraman ile özdeşleşme nasil sürdürülür ilgilenen yok. varsa yoksa benim kameram seninkini döver muhabbeti. aynı mantık fotoğrafçılıktada hakim, canon mu nikon mu? kime ne? sen ne çektigine bak, subjeye odaklan, hayatin icinden bir seyler yakala, hikaye anlat. bizim sinemamızı teknoloji değil akıllıca yazılmış orjinal özgün hikayeler kurtarabilir ancak, yoksa daha sektör haline bile gelememiş sinemamız uzaktan bakar iç geçirir benjamin button’in yapimindaki teknolojiye.

  • ilkerc dedi ki:

    Ne zaman boyle teknik konu konusulsa biri cikip bu tur bir lafi eder “Aman efenim teknik nedir ki onemli olan ne cektigin bici bici bici…”

    Ben de sunu merak ediyorum bu kadar banal bir fikri trilyonuncu defa tekrar etmekten nasil bir zevk aliyorsunuz acaba? veya bu fikri ileri surerek dunyaya nasil bir katki saglamis oluyorsunuz?

    Gercekten samimi olarak bilmek istiyorum.

  • Rad dedi ki:

    tabiki bunu açıklamak oldukça kolay, Teknik konular konuşulmaya her zaman devam edecek etmeli de ama ki bu büyük bir ama, işin tekniği ki bu var olan teknolojisi, mekaniği, lojistiği olarak bir çok konuyu kapsıyor,yaratım sürecini domine etme yoluna girerse, bugün elimizde var olduğu şekli ile bir sürü kalitesiz yapıma katlanmak durumunda kalırız. ki bu sadece sinema için geçerli değil yurdumuzda reklam sektörü bunun dışındamı sanıyorsunuz , tabiki değil hala yurt dışında görülüp beğenilen fikirler aparılıp müşteriye kakalanıyor, klip vs deseniz keza aynı. sizin banal olarak tanimladığınız bu söylemimin tekrar gündeme gelmesine gerekesiz gözüyle baktığınıza göre bu konuda tüm problemlerin aşılmış olduğuna inancınız tam demek ki, tekrar gündmeek gelmesi tartışılması bu kadar rahatsız ediyor. neyse bu iyi bir haber, o zaman içerik ile ilgili sorunumuz olmadığına göre mutlu yarınlara yelken açabiliriz.

  • ilkerc dedi ki:

    Soyleminizin gereksizligi konusunu soyle aciklamama izin verin:

    Iki kisi konusuyorlar ve bir seyden bahsediyorlar. Herhangi bir sey. Ucuncu kisi gelip “Sizin bu konustuklariniz aslinda cok bos… cunku su cok daha onemli bir mesele” dediginde aslinda yaptigi sey “meta soyleme gecmek” oluyor. Her soylem bir baska meta soylemle durdurulabilir ve daha da garibi bu tur soylemler tam tersi icin de gecerlidir. Biraz daha aciklarsam: Siz bir blog acsaniz ve orada surekli olarak senaryodan, dramaturjiden ve catismadan bahsetseniz ve ben oraya gelsem ve sizin yukarida yazdiklarinizin aynilarini soylesem kimse cikip bir sey diyemez.

    Sorun su ki: Bu tur soylemler hic birimizi bir yere goturmez. Surekli meta soylem urete urete sonunda yine ayni yerde dururuz.

    demek istedigim buydu.

  • Rad dedi ki:

    söylediğinizde haklılık payınız var, öncelikle onu teslim edeyim. konuşmanızın ortasına bağlamdan kopuk şekilde girmiş gibi gözüküyor olabilirim, bu birazda son zamanlarda kalitesiz işlerle fazla karşılaşmaktan kaynaklanan bir reaksiyon olarakta görülebilir. ama burada nefes tüketmemin sebebi şudur, sizin blogunuzda belli kalitede insanları çeken bir platform ve tekniğin yanında bu önemli konularında arada tartışılması gündeme gelmesi eminim herkesin faydasına olacaktır. yaratılacak eserin kalitesi içerik ve formun güçlü birlikteliği ile mümkün olacaktır. altını çizmek istediğim nokta buydu eğer blogunuzda laf kalabalığı yarattıysamda kusura bakmayın.

  • ilkerc dedi ki:

    Dogru haklisiniz bu blog boyle gelisti. Bunun nedeni hem benim kisisel egilimim hem de dramaturjinin cok daha zor bir konu olmasi…

    Sert cikisimi kisisel almayin (zaten kim oldugunuzu bilmiyorum : ) Genel olarak Turkiye de bir meta soylem uretme ishali oldugundan biraz doluyum.

  • Ulaş dedi ki:

    İlker hocamın kızdığı noktada bende kendime pay çıkarmalıyım sanırım.Lakin, yukardaki cevaptan sonra iki kişi konuşurken 3.kişi olarak araya girdiğimi hissettim.
    Son bir kaç yıldır internetteki birçok forum ve blog sitelerinde,zamanımın çoğunu sektörel teknolojileri takip etmekle geçiriyorum.ilkercanikligil.com’u gördüğümde,hele içeriğinde bu tip tartışmaların döndüğünü gördüğümde çok heyecanlandım.Ve mümkün oldukça yakından takip etmeyede çalışıyorum.Teknik konularda iddalı olmasam bile okumak,araştırmak hoşuma gidiyor.Kamera ve çekim teknikler herzaman ilgi alanım olmuştur.Ve sitede sizler gibi üstadların yanındada ahkam kesecek halimiz yok.Aynı zamanda ”Meta söylemler” kurarak kimseyi kızdırma gibi niyetimde yok.Bukadar teknik şeylerin tartışılabildiği bir ortamda, tabiki kalkıp senaryo teknikleride tartışalım demiyorum.Yoksa burası dvxuser gibi bir forum sitesi olur,birde senaryo bölümü olurdu.
    Eğer benim yukarıdaki cümlelerim sizlere,trilyonlarca defa tekrarlanan banal bir meta olarak geliyorsa, sanırım hata bende.Bende olmalı,yoksa nedirki.
    Ben sadece filmcilik teması altında sizlerle, diğer kavramlarıda tartışmak istedim(en azından tartışmları takip etmek)..

    Hata ettiysek affola;

  • ilkerc dedi ki:

    Ulas cocugum alinganligin alemi yok : )

    seni seviyoruz merak etme… ustadlik falan neler diyorsun? Yok oyle seyler. Ogrenmeye calisiyoruz, hepsi bu…

  • aytuğ dedi ki:

    tekrar ana konuya dönecek olursak; (modelleme/render tekniklerinin artık gerçekle ayrılamaycak sonuçlar vermesi) artık atatürk’ü kim oynayacak meselesi neredeyse tamamen ortadan kalmış oluyor biz de kevin costner’dan büyük ölçüde kurtulmuş oluyoruz gibi geliyor bana:)

    şaka bir yana ne zaman olacak denilen bir gelişme yine “bu kadar erken de beklemiyorduk” dedirterecek şekilde çıktı karşımıza. benim ise en çok ilgimi çeken şey oyuncuların 3d karakterlere direkt müdehale edebilmesi. eee bu teknik yeni değil ki diyeceksiniz belki ama bu gelişmeyle animasyoncu oyuncuların çoğalacağını düşünüyorum. böylelikle animasyoncuları oyuncu olarak görmenin yanı sıra şimdi de oyuncuları animasyoncu olarak görmek gerekecek sanırım.

    bu gelişmeler sinema kadar (çok içinde olmasam da) oyun sekterünün de ağzını sulandırıyor sanırım. daha gerçek görünen oyunlar yaratmanın yanı sıra bir de acting oyunları için ilham verirse ne güzel olur. sonra kareoke barlar gibi acting barlar açılsa böyle scraface de jony montanayı oynasak. beceremesek. gülsek, eğlensek…

  • aytuğ dedi ki:

    bu arada tony yerine jony yazmışım. o da çakması oluyor herhalde.

  • mahmut dedi ki:

    genel konuşmalardan bu benjamin buttonda’ki teknik olayın ilk kez kullanıldığı gibi bir düşünce hakim ama bildiğim kadarıyla türkiyede çekilen bir banka reklamında kullanıldı diye biliyorum… hatırlarsanız bir adam borç istedikçe boyu küçülüyor… Farklı kişilerle çekilip kafa oturtma tekniğiyle çekildiğini duydum… belki postu makina da yapılmıştır… Bu konuda bilgisi olanlar var mı

    finansbank reklamı, youtube’daki link http://www.youtube.com/watch?v=iFUxoMmGap0

  • ergin dedi ki:

    Bana burada biraz garip gelen RED hakkında çok olumsuz görüş beyan edenlerin RED ile doğrudan çalışmamış ve sonuçlarını genellikle kulaktan duyma yorumlardan edinmiş olmaları.. ben özellikle bu işi iyi bildiğini düşündüğüm kişilerin iyi kötü gibi beylik ifadelerinden ziyade şurası iyi burası zayıf demesini bekliyorum. Ya da dürüstçe çünkü ben filmi çok seviyorum duygusal bağım var bu nedenle kopmak istemiyorum demeleri gerekir..Az ve yetersiz bir bilgi ile sadece piyasada iyi bir görüntü yönetmeni olması ya da film ile başarılı sonuçlar çıkarması bir kişinin RED hakkında uzman olmasını yada iddalı yorumlar yapması için yeterli değil. Ama bilirsiniz bizde herkez her konuda uzmandır..Digital film hiç farketmez…RED kameram olduğunu duyduğunda ilk duyduğum tepki neredeyse « Geçenlerde bilmem ne ile konuştum RED için pek iyi şeyler söylemedi ama » cümlesi neredeyse en çok duyduğum şeylerden biri haline geldi 🙂
    Oysa yorum yapanların çoğu REDâ??in temel işleyişinden bir haberler.. Yapılan yorumların çoğu REDâ??i ya HD kameralar ile ya da film ile karşılaştırıp yapılıyor..Oysa RED birçok temel açıdan hiçbirine benzemiyor.. Örnekâ??mi ;

    â?¢ Beyaz Ayarı : Bir kamera asistanı beyaz ayarı yapalım değiğinde gerek yok sonra postta yapıyoruz biz onu dediğimde tüm çekim boyunca bana soru dolu gözlerle bakmaya devam etti. Evet RED’te beyaz ayarı yok (var ama gerek yok)..

    â?¢ ASA/ISO :Yada ISO ayarının anlamı film’den de HD kameralardan da farklı bir mantıkla işliyor.. En azında filmde düşük ışık kondisyonlarında yüksek asa film normal ve yüksek ışık kondisyopnlarında düşük asa film kullanılır iken RED de ISO/ASA ayarı neredeyse bunun tam tersidir. Çünkü sebebi RED’de ISO ayarı sadece diyaframdan geçen ışık miktarına referans olması için kullanılır..

    â?¢ Highlight :Filmâ??de özellikle highlightların patlamasından çok korkmazsın nasıl olsa sonra onları tekrar geri kazanmanın bir yolu vardır (diyorlar) ama RED de yanlış diyafram ile highlightâ??ları bir kez Clip ettiysen bir daha geçmiş olsun..

    â?¢ Monitoring:RED de monitörden gördüğün görüntü sadece referans için kullanılır.. Yani aslında tam olarak sadece gördüğün şey değildir kaydedilen RAW.. Sonra oturur postâ??ta oynarsın..

    â?¢ Gamma/Renk :Yada HD kameraların hemen hepsinde olan gama ayarı/seçimi (gamma curves) redâ??de yoktur….Çünkü raw çeker sonra postta sen dilediğin gamma ayarını yaparsın.. vs vs..
    Peki zayıf yönü yok mu ? Bakın bana göre RED in geliştirlmesi gereken yönü (ki EPIC ile bunu zaten yapıyorlar) dynamic range. Neticede RED’in çözünürlükle alakalı bir derdi olmaması tüm sorunları çözmüyor. Eğer film ile aynı kategoride görüntüler elde edilecek ise budurumda ışığı film’de olduğu kadar başarılı işleyebilmesi gerekiyor.. Filmde teaorik olarak 13,5 ama pratik kullanımda 11 civarında olan dynamic range RED’de teorik olarak 11-11.5 ama pratik kullanımda 9-9.5 f stop aralığında.. bu da zaten neden hıghligh’larda filme göre daha zayıf olduğunun güzel bir göstergesi..

    Türkiyeâ??de film ile güzel sonuçların çıkartılması yıllar almadı mı ? Bu işten gerçekten anlayan iyi işler çıkartan kişilerin oluşması.. RED ile ilgili kesin yargılara varmadan önce bence bu kişilerin gerekli eğitimler (buna gerçekten ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum) ve testlerden sonra kesin yorumlara varması daha doğru.. Çünkü bence RED buna değer..

  • Eylem Caner dedi ki:

    Reklam çok güzelmiş, nasıl da kaçırmışım zamanında.

    Bu teknolojiler hiçbir şekilde yeni değil. Devrimsel de denemez bana kalırsa, ama bazı teknikler yeni geliştirildi evet ama olayın kendisi yeni değil.

    Bu teknolojiler 10 yaşını devirdi artık (eşhareketlendirme anlamında). Gerçekçi görüntü açısından bakacağımızda ise Matrix döneminde dahi bu kalitede 3 boyutlu uygulamalar yapılıyordu ancak render yükünden dolayı kısılmış şekilde kullanılıyorlardı. Aynı şekilde Nvidia gibi grafik üreticilerinin teknoloji demolarında bu sınırlar zorlanıyor. Bir diğer olay ise bu grafiklerin bize günümüzde güzel görünmesi. Açıkcası zamanında izlediğimiz pek çok şeyi ayırt edemiyorduk gerçeğinden (sıradan seyirci gözüyle özel olarak bakamadığımızı düşünerek konuşuyorum) ama daha iyilerini gördükçe çakmaya başlıyor. Çok zorlayınca Button’da bile, render açısından olmasa da animasyon açısından o yapaylığı görebiliyorsunuz ki birkaç ay sonra render açısından da açıklıklarını daha rahat görebileceğiz. Hele bir de kontrast gömdük mü görüntüye rahat rahat belli olur.

    CG konusunda esas devrimi ise birkaç yıl önce yaşadık. Onda haberim de yoktu CG olduğundan ve insanlara plastik makyaj stüdyosunda kısa bir dönem staj yapmış olmanın da verdiği gururla “bunlar kesinlikle plastik makyaj” diyordum. Sonra öğrenince dondum kaldım tabii. Davy Jones ve onun ahtapot kolları (Pirates of the Caribbean). O kadar muhteşem yapılmışlardı ki hâlen daha aklımda güzellikleri. Bill Nighy’a ait tek şey gözleri idi. http://www.fxguide.com/modules/NewsUpload/files/07Apr/ilm/P2A_1.jpg

    Ama filmdeki asıl devrimsel teknoloji ise motion captureın tamamen set ortamında ve o anki ekipmanla yapılmış olması idi (1 adet kamera, bir bilgisayar ve özel yazılım). Bu muhteşem teknoloji hâlen daha şaşırtır beni. Filmde gördüğünüz tüm o ölümsüz korsanların hareketleri sette yakalandı, hiçbiri sonradan yakalanmadı.
    http://www.fxguide.com/modules/NewsUpload/files/07Apr/ilm/motioncapture.jpg
    http://www.fxguide.com/modules/NewsUpload/files/07Apr/ilm/motioncapture_after.jpg

    Böyle de acayip bir şey işte. Benjamin de güzel ama ben Karayip’teyim hâlâ :).

  • DoPDodo dedi ki:

    Elle çevrilen kameralardan, motorlu kameralara geçiş yıllarında bazı kameramanların ” Bu meslek öldü, artık bu kameralarla her canı isteyen film çekebilir” şeklinde konuştuklarını duymuştum bir yerlerden.

  • Ulaş dedi ki:

    ahahah ”Bu meslek öldü” örneği çok iyimiş.Bende geçende biryerde RED ile ilgili bişey okumuştum,vatandaş şunu sölemiş.”RED camera does not make movies itself, but its a good tool to make good movies” :))

  • ilkerc dedi ki:

    Dopdodo begendin mi RED i? 🙂 yorumlarini merak ediyorum.

  • DoPDodo dedi ki:

    Valla ilk izlenimim olumlu. Elbette bir yığın kuşkum var, pek çoğu önceki deneylerini aktaran insanlar nedeniyle. Yoksa tasarım olarak ele gelir bir makina. Vizör görüntüsü ve pek çok tasarım detayı etkileyici.

    Kış günü açık havada kullanmak için mükemmel, asla üşümezsin. Korkarım yazın veya stüdyo ışıkları altında dönerci sendromu yaşatabilir. Yarım saatlik bir kullanımda şaşırtıcı derecede ısındığını gördüm.

    Pek çok üçüncü parti hardware ihtiyacı var gibi, bir çeşit Iphone:-)
    Vizörün görüntüsü iyi olmasına karşın garip bir strobe efekti vardı. Yeterince kurcalamadığımız için bunun giderilip giderilemeyeceğini bilmiyorum. Buna karşın en azından farkedilir bir gecikme yok. Sony F25’te en çok takıldığım nokta bu olmuştu. Böyleece hareketli nesneler kolayca takip edilebiliyor.

    Bu kadar derli toplu bir tasarımda vizör bağlantı elemanlarının üçüncü parti üreticilere teslim edilmesi herhalde ucuzluğunun nedeni. Gerçekten çalışır hale getirmek için epeyce bir çaba ve dolayısıyla para gerektiriyor gibi göründü bana.

    Temel kullanım olarak çok beğendim, çok çabuk algılanan temel işlevleri var, hemen bütün temel ayarlar vizörde bulunan kontrol aracılığıyla yapılabiliyor. Kullanışlı buldum.

    Görüntüleri bir bilgisayar monitöründe hızlı bir şekilde inceledik. Gerçekten güzel görünüyor. Şimdi sırada post dünyasında neler yapıldığını incelemek kaldı. Umarım Makina FX ekibi önümüzdeki günlerde benden biraz sıkılabilir. Zamanları varsa çekim sonrası aşamaları için gariplerin başına tebelleş olmayı planlıyorum:-) Bir de şu film out testlerini çok merak ediyorum, onlara da Sinefekt’ten ulaşılır herhalde. Sen görmüş müydün ilkerc?

    En nihayetinde biraz daha çok RED okumak zorunda kalacağım anlaşıldı:-)

  • ilkerc dedi ki:

    Ben film out lari gormedim. 2K projeksiyonda izledim sadece… cogu planda hangisinin red hangisinin film oldugunu ayirdetmek imkansizdi…

    vizor bence de problemli. pili de cabuk bitiyor. acilisi biraz yavas falan ama sonuc olarak dedigin gibi bu alet is yapar…

  • DoPDodo dedi ki:

    Ne çok iş var, haftaya Panasonic AJ-HPX3000 kurcalamam lazım. Bir terslik olmazsa doğrudan üç günlük bir çekim ile hayata geçecek gibi görünüyor. Test on the fly:-)

    Kameranın kısa tarifi: The AJ-HPX3000 is the industry’s first native 1080p one-piece camcorder to capture master-quality high definition video. Featuring three 2/3″ high density 2.2 million pixel CCDs, the HPX3000 acquires cinema-quality images in full-raster 1920 x 1080 resolution with 4:2:2 10-bit sampling using the advanced AVC-Intra codec.

    RED kadar devrimci olmasa da kağıt üstünde dikkate değer bir kamera. Büyük perde ve yoğun efekt gerektiren işlerde Sony F900R için etkili bir rakip olabilir. Tabii 1080P ile kim ne yapacak bir de o durum var.

    Aslında ardında post olmasa çekimler ne güzel olurdu:-)

  • ilkerc dedi ki:

    bahsettigin specler cok iyi aslinda… 1080 de gayet yeterli bence. Ah su sensoru de full frame yapsalar : )

  • Ulaş dedi ki:

    Evet sensor full değil,ayrıca variable frame rate de yok 3000’de,ıntra codec var birde 2/3 ccd işte,buda 1/3 cmos sensörlü olarak piyasaya sürülen hpx300’den pekde bir fark bırakmıyor geriye.Haa pardon tabiki fark var,fiyat aralığı:))Eğer 1/3 cmos sensöre ok’seniz, bence 3000 yerine tercih edilebilir.Birinde verdiklerinde diğerinde alıyorlar:( Gölge ışık firması yenice bir 3000 almış sanırım.

  • DoPDodo dedi ki:

    Valla benim okuduklarım içinde en önemli fark, gerçekten HD speclerinde bir algılayıcısı olması ve 4:2:2 kayıt şansı. Böyle omuza da alınabilen, ENG tarzı kameralar içinde benim bildiğim bir ilk. Ama ortaya çıkan veri ile uğraşmak nasıl olacak onu merak ediyorum. Bugün testleri yapılıyor.

    Sahi İlker siz REd ile nasıl bir iş akışı izlediniz Makina FX’de? Zaman sorunları çıktı mı, yoksa olay tümüyle çözülmüş durumda mı?

  • ilkerc dedi ki:

    10 Bit de onemli…

    Alcider isi tek plan ve MILO ile cekilmis oldugu icin kurgu kismini anlayamadik. Gelecek hafta RED’le bir sey daha cekiyorum onda biraz daha iyi anlasilacak.

    ama RED in workflow u ozellikle reklam filmi icin problemli degil gibi. Uzun metrajda sorun olabilir. Bir de tabi disiplinli calismak lazim. Cekilen malzeme 150 dolarlik sabit disklerde duruyor sonuc olarak 🙂

  • ilkerc dedi ki:

    heheh yuzlerce kisi ve 2 yil calisma 🙂 ama gercekten iyi. Film de iyi olsa daha iyi olurmus : )))

  • Eylem Caner dedi ki:

    O konuya hiç girmeyelim :D. Ön gösterime bilet kazandık diye uça uça gittik, baş ağrıları ile çıktık. Watchmen de ikinci darbeyi vurdu, film falan beklemiyorum artık.. En iyisi bu :).

Leave a Reply

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube