Black SwanBlack Swan

Darren Aronofsky’nin yeni filmi Black Swan’ı sonunda izledim.

Filmin blogla esasen ilgili olan kısmı kameraman Matthew Libatique’in özellikle metro sahnelerinde EOS 7D ve EOS 1D MK IV kullanmış olması ama film hakkında da bir iki söz etmek gerek.

Bence “Black Swan” harika çekilmiş bir öğrenci filmine benziyor. Aronofsky her zaman içeriği gölgeleyen teknik cambazlıkla suçlanmış bir yönetmen ve bu filmde de aynı özelliğini sürdürüyor.

13 milyon dolar bütçeli bir filmle şu anda 130 milyon dolar gişeye ulaşmış olması ve büyük ihtimalle baş oyuncusuna Oscar kazandıracak olması filmi eleştirmeyi zorlaştırsa da bütün mükemmelliği içinde Black Swan bende kötü bir his yarattı.

Çok etkileyici bir film yapmak istemiş Aronofsky. Bunu da (hakkını yiyemeyiz) çok iyi becermiş ama aslında anlattığı şeyi çok umursadığını sanmıyorum: Bale için yanıp tutuşan hırslı ama tutuk bir kız, onun Fransız snob hocası, “teknik olarak mükemmelsin ama kendini bırakmıyorsun!” türü diyaloglarla bezenmiş sonu gelmez ayna çekimleri. Her oyuncunun balıklama atlayacağı Oscar garantili bir rolde ayıla bayıla oynayan Natalie Portman, korku-gerilim ile melodramı birleştirmeye çalışan bir tarz…

Gerçekten merak ediyorum acaba Aronosfky “mükemmeliyetçilik öldürücüdür” önermesini yaparken kendi mükemmelliyet tutkusuna nasıl yaklaşıyor?

Film kötü demiyorum (bunu dersem ayıp etmiş olurum) ama iddia edildiği kadar iyi değil diyorum.

Yine de mutlaka izlemekte yarar var. Özellikle Libatique’in çok iyi iş çıkardığını düşünüyorum.

Ayrıntı şurada

19 Responses to “Black SwanBlack Swan


  • ozan aksungur dedi ki:

    Adam, benim gibi avama 108 dakika balerin izletti ya; bence Yahudi soykırımını çekip, taliban militanlarına bile soluksuz izletebilecek kadar yarmış bir abi…

  • osman siewertsen dedi ki:

    zenginin malı zügürdün cenesini yorar : )

    Bizde 13.000 TL’ye reklam filmi cekiyorlar,13.000.000 usd. Butce,seyrettirtmesse o filmi yönetmen, yapımcısı, adamı hawaii adalarına tatile götürür,kafessiz jaws dalısı yaptırırlar adama,belinede t-bone baglarlar pismemisinden!

  • Fuat Erman dedi ki:

    Evet İlker söylediklerine katılıyorum orda ki temel konular çok derinlemesine anlatıldı geçmişte,örneğin Haneke’nin piyanisti,sonra bence ufak bir yanlış da var,yaratmak frustration gerektirir,deşarj değil,frustration olursa sublimation olur ve yartıcılık artar,bkz.Karl Abraham Segantini analizi.Vincent Cassel’e gelince bu rolü sadece mangır için kabul ettiğini sanıyorum,bizim kötü türk filmlerindeki “olmuyooor,olmıyooor”diyen dans hocalarına benziyor,Cassel kendini rezil etmiş,Saint Tropez ikinci yazlık veya yeni Aston Martin almak için bu kadar rezil olmaya değer miydi?

    Tüm bunlar bir kenara beni EOS 7D kullanılması çok ilgilendirdi demek MK 2 yerine 7D alabiliriz sanıyorum 7D full frame değildi,yanılıyor muyum?
    Sevgiler,

  • ilkerc dedi ki:

    : ) evet fuat bey Vincent Cassel bence de cok kotu oynuyor ama tabi bu onun sucu degil. Bu arada bazen Aston Martin icin degebilir diye dusunuyorum : )

  • cyanotype dedi ki:

    “Black Swan, harika çekilmiş bir öğrenci filmine benziyor” bu yorum ile kantarın topuzunu kaçırdığınızı söylemek zorundayım.

  • yasir doğan dedi ki:

    7d ile hangi lens kullanıldığı hakkında bir bilgi var mı?

  • yasir doğan dedi ki:

    Canon EF 24mm f/1.4 L

  • sarp karaer dedi ki:

    Bu filmi nedense aşırı sevdim. Ama bir yandanda filmi seyretmemin üstünden geçeçen bir kaç hafta sonrasında tam olarak bugün bende içimden aynı cümleyi sarfettim. Neden acaba:) Heralde bunu düşünen bir çoklarıda var daha:)

  • ea dedi ki:

    Hehehehe, Ilker, yok Aronofsky’nin filmi ogrenci filmiymis, yok Nolan Kubrick’in tirnagi olamazmis!
    Yok mu kardesim ustune iki cift laf edecegin iyi film? Yaz da, biz blog takipcileri, neyi niye sevdigini anlayalim.

    Ayip olmasin diye bunu yazmadan once hafizami tazelemek icin su blogun son 4-5 sayfasini bir taradim, o alet cikti, bu lens ondan iyi, baska bir sey yok.
    Hadi ilker, sadik bir okuyucu olarak hakkimi kullanip, odev veriyorum: Iyi bir film izle ve bize niye iyi oldugunu (sence) anlat.

  • ali aga dedi ki:

    Ben filmi begendim, ama ilker’in aranofsky ile ilgili soyledigi onerme kesinlikle dogru. Bir de boyle seyler de var izlenesi / http://bit.ly/grCCJ9

  • ferit dedi ki:

    hocam, yaşlanıyosun hocam 🙂

  • dedi ki:

    açıkcası bende film bittiği anda içimde bir kötü his yarattı ,ne iyi diyebildim ne de kötü,size katılıyorum,natalie portman ın karakter oynayarak yeteneğini sunduğu,yönetmeninde tekniğini konuşturduğu bir araç olmuş film,ne içerik ne kurgu ne teknik birbirinin içine geçerek izlenim bütünlüğü vermedi bana,mesaj neydi,mükemmeliyetçilik öldürür tezi mi :)oooo f..ing bullshit

  • dedi ki:

    İlker bey,THE EVENT dizisi hakkında ne düşünüyorusnuz,yorumlarınızı teknik ve kurgu açısından alabilirmiyim?

  • dedi ki:

    Ve Hocam animasyon film hakkında da blog yazınızı okumak sevindirici olacaktir.tşkler

  • Timur Ercetin dedi ki:

    Herkese Merhaba,
    Bu gruba ilk defa mail atiyorum. Liseden arkadasim İlker beye sevgiler:))

    Biraz ders gibi olacak ama….

    Blocbuster diye adlandırdıgımız gise hasılatı 100 milşyon dolari asmis Amerikan filmlerinin senaryosunun büyük cogunlugunda cogunda 7 ana etap var. 22 ana blok, keşfetme durumu, senfonik diyaloglar vs… vardır.
    1- İlk etap Protagonistin zayıflığı ve ihtiyaçları. Her zaman öyküye başı belada ya da problemleri olan bir protagonist ile başlamak gerekir. Ve bu zayıflıklarından bir tanesi protagoniste problem çıkartır. Öykünün sonuna kadar protagonistte bir eksiklik duygusu olmalı.

    2- İkinci etap Arzu, istek, protagonistin amacı. Bu öykünün lokomatifidir. Herşey bu arzuya bağlıdır.

    3- Diğer etap karşı güçdür. Antagonist. Protagoniste karşı çıkan. Protagonistin amacına ulaşmasını engellemeye çalışan. Böylece kaçınılmaz bir şekilde karşı karşıya gelirler ve Çatışma olur. İşte bu aşamada birçok senarist senaryonun tam ortasında büyük bir problem yaşar. Çünkü öykünün nereye gideceğini bilmezler. Eğer antigonisti yani karşı çıkan gücü çok iyi inşaa ederse, o zaman öyküde çok kuvvetli bir şekilde ilerler. Çünkü çatışma her zaman gerilimi ivmeli bir şekilde arttırır.

    4- Plan : Bir sonraki etap, protagonist karşı gücü yenmek ve amacına ulaşmak için bir plan bulup bir strateji gerçekleştirir. Her protagonistin hikayenin geri kalan bölümüne damgasını vuracak bir planı mutlaka olur. Çatışmayı hikayenin doğrultusunda inşaa ederiz. Böylece sonraki etaba geçeriz : Çarpışma yada savaş..

    5- Çarpışma en büyük çatışmadır ve final yani son çatışmadır. Ve genellikle bu bölümde protagonist amacına ulaşır. Bu çarpışma başka bir etaba geçişe neden olur. Protagonistin benliğinin ortaya çıkması.

    6- Farkına varmak- keşfetmek : Protagonistin benliğinin ortaya çıkması. Protagonistin kendisi hakkında çok önemli bir bilgiye kavuşması. Gerçekte , nasıl birisi olduğunu keşfetmesi. Özünde nasıl birisi olduğunu keşfetmesi. İşte tam burada karakterin filmin başında ifade edilen ihtiyacı tatmin olmuş olur. Buradan da son etaba geçeriz.

    7- Öyküyü yeni bir başlangıç ile bitiririz. Herşey sakin, herşey normale döndü, ama karakter ya da karakterler bu deneyimleri yaşayarak bu parkurdan geçerek değişim göstermiştir.

    Black Swan fiilmine gelince..
    Bu filmde bütün bu etaplar tabii ki var.

    Tabii burada protagonistin amacı olan ve karsi cikan guc de kendisi. Catismada haliyle kendisi ile oluyor.

    Ama bence en onemlisi , son derece Freud cu bir film.

    Kızın annesi ona hamile kaldigi icin baleyi birakmis ve bu yuzden kızını sucluyor. Kiz ise annesinin ona verdigi sucluluk duygusu yuzunden annesinden nefret ediyor.

    Freud’e gore annesinden nefret eden bir kizin ilk yapacagi sey, annesi ile olan tek ve en önemli olan ortak noktayi yok etmek. Yani kadınlığını, libidosunu yok ediyor. Bu durumda ya aseksuel ya da hemcinsine ilgi duyuyor.

    Sucluluk duygusunu bastirmak icin de mukemmel olmak istiyor. Mukemmel olmak sucluluk duygusunu bastirabilecegi tek sey. Bu da yukarida anlattigim filmin basindan sonuna kadar bir eksiklik duygusu konusu… Arzusuda bu sucluluk duygusundan kurtulmak. Planı ise en mukemmel sekilde rolu kimseye kaptirmadan bale gösterisinde en mukemmel sekilde oynamak.

    Bir de mukemmel oldugunu anladigi an gidiyor Vincent casseli opuyor ve kadinligina da kavusmus oluyor.

    Bu karaktere aynı zamanda auto- destructif oluyor ve kendini imha ediyor. Filmin sonunda da ölmek uzere iken zaten : Artik mukemmelim diyor.

    Filmde tabii ki her gerilim filminde oldugu gibi heyecan surekli ivme kazandirilmis. Tek sevmedigim cok fazla ayna plani, biraz zorlama geldi.
    Bir de Nathalie Portmanın, Gogard’in Nefes Nefese filminde oynayan Jean Seberg’e cok benzemesi ve Godar’ın filminde arabada Jean Seberg’i amorstan gösterip surekli jump cut yapması ve yine Nathalie Portman’ın amorstna jump cut planları.. Belki tesadüftür.
    Aslinda daha soylenebilecek cok sey var. Ama senaristin ciddi sekilde Freud hakkinda bilgisi oldugu hatta benim 15 sene once okudugum Freud’un annesinden nefret eden kız cocuklari ile ilgili arastirmasindan yola ciktigini soylemek bile mumkun.

  • Timur Ercetin dedi ki:

    Mutlaka bilinen birsey, filmi en küçük parçacıklarına ayrıştırıp analiz etmek. Filmi sahnelere ayırıp, sahneleri planlara ayırıp , analitik dekupaj yapmak. Planın bütünü analiz etmek gerekir. Bence bir film görüntülerden değil planlardan oluşur. Filmi bir kere seyredip bütünsel analiz yapınca tabii ki son derece yüzeysel kalıyor. Derinlemesine bir analiz olmuyor. Yukarıdaki gibi sadece metafor ve temadan bahsedip kekemeliyor insan. Benim yaptığım son derece kaba bir senaryo analizi. Kaba diyorum zira senaryo analizi yaparken tema ,dramatik öneri, aksiyon çemberi vs hicbirini yazmadım. Velhasıl mizansen analizi,dekupaj analizi, senaryo analizi, filmdeki elipsler, filmdeki metaforlar, herşeyi birbirine karıştırmamak lazım. Bir de tabii bu matematik ya da fizik olmadığı için biliyorum denecek bir konu değil. Kamera konusunda konusmaya devam edelim:)

  • temmuz dedi ki:

    Yok, ben o bağlantıyı, benim okumam senin okumanı döver diye değil, başlamışken devam edelim diye koydum zaten. Bunun mutlak doğrusu yanlışı olmaz, her analiz kişiseldir.

  • Timur Ercetin dedi ki:

    Ben de zaten kendi söylediklerime gönderme yapmıştım. Söylediklerimin tamamının doğru ya da yalnış olmadığını belirtmek istemiştim. Tam bir iletişimsizlik teması olmuş.
    Antonioni’nin ruhu şad olsun:)

Leave a Reply

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube