Reklam YönetmenliğiReklam Yönetmenliği

Sık sık benden daha genç insanlar “Nasıl reklam yönetmeni oluruz?” sorusuyla gelirler. Bu sorunun bende iki cevabi var. Birincisi kısa olan: “Bilmiyorum.”

İkincisi çok daha uzun ve sonucunda aradığınız cevabi tam olarak bulabileceğiniz de şüpheli. Yine de bu yazıyı okuyacaksanız bu meseleyle gerçekten ilgilisiniz demektir.

Reklam yönetmeni olmanın birinci şartı bu tür blog yazıları yazmamaktır. Bu hem şaka, hem değil zira reklam yönetmenliği dışarıya kapalı bir alandır ve bildiğim kadarıyla hiç bir reklam yönetmeni bu konularda kimseye bir şey söylemez (hele de böyle kamuya açık ortamlarda). Reklam yönetmenliğine başlangıç da aynı şekilde bir muammadır çünkü bir reklam filmine yönetmen olarak seçilebilmek için daha önce reklam (lar) çekmiş olmanız gerekir! Tabi buradaki saçmalık gayet açık. Durum sadece bu olsaydı etrafta hiç reklam yönetmeni olmazdı. Oysa bir sürü insan reklam yönetmenliği yapıyor. Bu insanlar analarının karnından reklam filmi çekerek doğmadıklarına göre bu işte bir terslik olmalı!

Bu noktada bir kaç değişik kariyer yolundan bahsedebiliriz.

1 – Reklam filmi için yönetmen seçme konumunda olan birisi (buna da ayrıca değinmek gerekecek) sizi çok seviyordur. Bu sevgi kaşınıza gözünüze yönelik de olabilir ama esasen sizin becerilerinize ve daha önce yaptığınız kısa filmlere yönelik olması beklenebilir. Bu durumda bu kişi (veya kurum) size bir reklam filmi verir ve siz de reklam yönetmeni olursunuz. Bu en ideal ve konforlu yoldur.

2 – Sizi özellikle seven bir kurum veya kişi yoktur. Bu durumda işe alttan başlamanız gerekir. Reklam filmi yönetmeni olmak için öncelikle bir reklam filmi yapılırken etrafta olmanız mantıklı olacaktır. Bu amaçla genelde bir yönetmene asistan olarak başlarsınız. Eğer o yönetmen size “el verirse” belli bir süre sonunda (bu süre 3 yıl – 8 yıl arasında değişebilir) kendi çekmek istemediği bir filmi size “belki” paslamaya çalışacaktır. Tabi bu yol uzun, yorucu ve kesin sonuç vermeyen bir yoldur. Yönetmen (veya yapımcı) size bunu yaptırmak istese bile başarılı olamayabilir veya yönetmenin kendi hırsları bitmediği için sizin yönetmen olmanızı istemeyebilir veya sizi asistan olarak o kadar sever ki yönetmen olmanız yine işine gelmez : )

3 – Büyük sayılabilecek bir yapım şirketine girersiniz. Senelerce orada debelenirsiniz sonunda eğer size güveniyorlarsa bir film almaya çalışırlar.

4 – Kendiniz yapım şirketi kurup reklam filmi almaya çalışabilirsiniz. Son derece riskli ve zor bir yoldur. Evde kendi başınıza denemeyiniz!

Tabi bunlar benim aklima gelenler. Belki bambaşka yollar da vardır. Fakat zaten sorunlar burada da bitmez. Ilk reklam filminizi almış olmanız ondan sonra da düzenli olarak reklam filmi alabileceğiniz anlamına gelmez. Reklam yönetmeni için her ay yeni bir maceradır (özellikle de kariyerinin başında ve sonunda) Bir showreel oluşturmanız gerekir ve bu showreel ne kadar gelişirse gelişsin aslında hep eksik kalacaktır çünkü dünyada tonla reklam yönetmeni var.

Peki reklam yönetmenliği nasıl bir şeydir? Nedir?

Öncelikle bir yanlış anlamayı düzeltmek gerek: Bir çok insan bu işi basit zanneder (30 saniyelik bir filmi çekmek ne kadar zor olabilir ki?)  Oysa reklam yönetmenliği zor değil “çok zor” bir iştir. Uzaktan cool, basit ve eğlenceli görünebilir fakat gerçek tabi ki bu kadar değildir.

Neden zordur? Bir çok nedenle ama kısaca özetleyebilirim:

* Özellikle kariyerinizin başında çok şanslı veya torpilli değilseniz düşük bütçeli ve senaryo açısından ayağı pek yere basmayan işler alırsınız. Bu zor şartlar altında sizden mucize yaratmanız beklenir. Tabi mucize genelde gerçekleşmez (mucizelere inanmayın onlar Hollywood’da olur) ve bu konuda tek suçlu daima siz olursunuz.

* Reklam filmleri konusunda trendler vardır ve bunlar sıklıkla sert dönüşler yapar. Bir süre için “harika yönetmen” olan biri birden bire “eskimiş yönetmen” sayılır.

* Reklam yönetmeninin esas işi “bir mesajı 30 sn içinde en açık ve etkileyici şekilde iletmektir” ve mesaj da özünde hep aynıdır: “Bizi seçin”. Bunu iyi yapmak gerçekten iyi yönetmen olmayı ve sinemanın bütün araçlarına hakim olmayı gerektirir fakat sadece iyi yönetmen olmanız de yetmez aslında çok iyi bir ekibiniz olması daha önemlidir. Ekip kötüyse siz ne yaparsanız yapın film çok iyi olmayacaktır.

* Reklam yönetmeninin en önemli görevi ne yazık ki filmi çekmek değil sonu gelmeyen Pre PPM ve PPM toplantılarında göz doldurmaktır. Çok eskiden PPM’in olmadığı mutlu bir dünya vardı. O dünyada Ali Tara, Reha Erdem gibi yönetmenler sette ajans veya müşteri yokken film çekebiliyorlardı. Bugün artık o dünya yok ve sadece PPM değil Pre PPM ve hatta Ön Pre PPM lere girmek zorundayız. Bu toplantılarda filmin “her karesi” konuşulur , tartışılır (bazen saatlerce)… Arkada hiç bir zaman görünmeyecek olan oyuncunun kostümüne kadar müşteriye onaylatılan sonsuz detaydan sonra yönetmen artık filmi çekebilecektir.

Ne var ki sette de ajans ve müşteri yanınızdadır ve tabi ki her planı çektikten sonra “onay” almanız gerekir. Çoğunlukla PPM’de filmi kare kare anlatmış olmanıza rağmen aslında kimse sizi tam olarak dinlemediği ve herkes kendi kafasındaki filmi gördüğü için sette büyük krizler yaşanabilir. “Biz bunu böyle düşünmemiştik…” başlığı altında toplanabilecek bu krizler çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir: Bir yönetmen olarak riskler almak yeni şeyler denemek isteyebilirsiniz veya o an için kötü görünen bir şeyin aslında önemsiz olduğunu çünkü kurguda o kısmin değil bir sonrakinin kullanılacağını bilirsiniz ama bunları ajansa ve müşteriye anlatmanız neredeyse imkansızdır.

Bütün bu krizleri yönetmek filmi yönetmekten daha zordur ve aslında işinizin büyük kısmını oluşturur.

İsin kötüsü Gordon Willis’in dediği gibi aslında gerçekten iyi bir şey yapmak için “hayır” demeniz gerekir. “Hayır ışık öyle olmamalı, hayır kamerayı oraya koymamalıyız, hayır o oyuncu öyle oynamamalı…”

“Evet” deyip ajansa ve müşteriye hoş görünmek akıllıca görünebilir ama sonuçta iş kötü olduğunda kimse sizin gönülsüzce “evet” dediğinizi (evet demeye mecbur edildiğinizi) hatırlamaz. Herkes “film kötü” der ve film kötüyse otomatik olarak siz de kötüsünüzdür. Oysa “hayır” diyebilirseniz ve film iyi olursa belki yine size teşekkür edilmeyecektir ama en azından kötü olmazsınız. Eğer hem “hayır” deyip hem de kötü yaptıysanız zaten yandığınızın resmidir : ) O ajans veya müşteriden bir daha asla iş alamayacağınız kesin sayılır.

En doğrusu evet derken hayır demeyi başarmaktır ama tabi bu kolay değildir.

Reklam yönetmenliği sanatçılık değildir. İçinde sanattan izler taşısa da aslında bir tür mühendislik kafası da gerektirir. Genelde senaryolar 30 sn içinde anlatılması imkansız veya görsel olarak çekicilikten çok uzak veya sinema diline uygun olmayan şekilde yazılır. Bunları düzeltmeniz (yani asıl işinizi yapmanız) gerekir. Ne yazık ki buna çoğunlukla izin verilmez ve senaryoya sadık kalmanız beklenir. Bazen öyle uç durumlar olabilir ki sizin fimle ilgili fikriniz ajans veya müşterininkiyle taban tabana zıt olabilir. Bu durumda genelde onların dediği olacaktır ve işi ortasında bırakan yönetmen pek yoktur. Bir şekilde inanmasanız da filmi çekmek zorunda kalırsınız (istemediğiniz oyuncuyla, istemediğiniz ışıkta, beğenmediğiniz dekorda vs.) Üstelik bütün bu inançsızlığınıza rağmen filmi iyi yapmanız gerekir çünkü yukarıda da dediğim gibi reklam filmi sanat değildir ve temel amacı bir ürünü veya hizmeti satmak olan fonksiyonel bir yapıdır. Bu yüzden de bazen sizce tamamen yanlış, çirkin veya gereksiz olan bir şey fonksiyonel olarak sonuçta doğru olabilir. Bu noktada egonuzu bir kenara bırakıp işinizi en iyi şekilde yapmanız gerekir ama bir çok insan için bu zor ve yaralayıcı olabilir.

Buraya kadar okuduysanız gerçekten reklam yönetmeni olmak istiyor olabilirsiniz. Şimdi bütün dediklerimi unutup bu isteğinizi gerçekleştirmenin bir yolunu bulmaya çalışın ve bu yolu kimseye anlatmayın!

(Devam Edecek)

19 Responses to “Reklam YönetmenliğiReklam Yönetmenliği


  • s121 dedi ki:

    bu blogda bu tür yazılara daha fazla yer ayırabilirseniz çok sevinirim..çok yararlı oluyor.teşekkürler.

  • Kaan Sensoy dedi ki:

    peki hocam biz Sanat yonetmeni olabilir miyiz?

  • ilkerc dedi ki:

    : ) Asla sevgili arkadasim ASLA : )))

  • Atakan Sevgi dedi ki:

    Çok güzel özetlemişsin her şeyi, eline sağlık İlker. Yalnız bişi merak ediyorum, ben bu hikayelerin neresindeydim :)))

  • ilkerc dedi ki:

    🙂 soruya soruyla yanit vereyim ben de senin tarafini merak ediyorum : )

    buyuk ihtimalle oradan bakinca yonetmen cok gicik gorunuyor olabilir. oysa oyle degil : )

  • Onur Ergüven dedi ki:

    son derece bilgilendirici bir yazı olmuş.teşekkürler.

  • ilker ilgen dedi ki:

    Kısa film yönetmeni olmak için ne yapmak gerekir ? Bu konuda da bilgi vermenizi çok isterim. Şuan elimde bulunan kısa film senaryolarımı çekmek gibi uzak ama her geçen gün o felakete doğru ilerleyen biriyim.

  • osman siewertsen dedi ki:

    ben farklı bir branştada olsam…çevremde ve sette olup bitenleri biraz görebilen birisi olarak,bu cesur makaleden dolayı ilker bey’i tebrik ediyorum…

    Birçok başarılı yönetmen niye evlerinde oturuyor…neden iş alamıyorlar,amatörleri geçtim bu adamlar çok büyük prodüksiyonlara imza atmış,bilmem nerede okumuş…çektiği bilmem ne klip,sessiz sedasız avrupanın sayılı müzik kanallarında ses getirmiş,ama adam evde ve yaş ortalaması yaklaşık 40-45 ,adam en verimli çağda ortada yok…neden çünkü tepki vermişler çok rasyonel söylüyorum,her insan evladının vereceği tepkileri vermişler,bundan dolayı yoklar ortada…bundan dolayı ajansta prodüksiyonda bir kalemde silmiş atmış bu insanları….

    ben 36 yaşındayım…senelerimi verdim,hep o ilk ruhla…4-5 senedir amatör ruhumdan kurtuldum çok şükür ve profesyonel oyuncu oldum kendi alanımda…ama uffffff diyorum çok zor oldu, ki hala belli bir marka değerim yok…oyunu bilmekte çok zaman yeterli değil….eğer bugün satış v.s. konulara girmeseydim tahmin ediyorum 3 onluğa talim ediyordum…

    ama film çekmek zevklimi,neresinde olursanız olun bu filmciliğin,dünyanın en güzel işi,ister ışıkçı,ister kameraman,ister reji,bu oyunun parçası olmak gerçekten çok zevkli ve üstelik size para veriyorlar (alabilmeyi başarabilirseniz)

    Adam anlatmış işte : ) hani burada yıllardır yazılıyor çiziliyor ve hakikaten ilker bıkmadan usanmadan konuları buluyor,koyuyor ve kaç tane yönetmen yapıyor bunu??? yazan olmaz kolay kolay…sonra birileri bişiler öğrenir maazallah veya bir insana yol gösterirsin sonra… bu ders en önemli dersti bana göre gençler için…valla ders gibi,yazılı olmayan kanun bu işte,ötesi yok,lamı cimi yok….

    şimdi bir viral reklam gerçeği başladı ve dahada yayılacak diye düşünüyorum ülkemizde..belki bu viral işler bir çıkış yolu olabilir belki genç yetenekler için ama düşünüyorum,onda da ekmek yeme olayı çok zor geliyor bana…

    Son sorum tv reklam kuşağında kaç tane şirketin işleri dönüyor;

    coca cola-turkcell-vodafone-avea-eti-ülker-istikbal-bosch-vestel-arçelik….hadi olsun 15 firma….kaç tane yeni firma eklenebiliyor bu kervana ???? iş sayısı bile belli…

  • shad dedi ki:

    – Teknosa kırmızısından kaçalım lütfen…
    – Teknosa’da kırmızı mı var?

  • yusuf arık dedi ki:

    ey reklam yönetmeni; ne kadar çok tekrar alırsan ve setinin ne kadar uzun saatler sürmesini sağlayabilirsen aynı orantıda müşterinin sevdiği bir yönetmen haline dönüşürsün ve peşi sıra işler almaya başlarsın,ama ekibin sayesinde kulağında oluşan çınlamalara hazırlıklı olmalısın .

  • selim dedi ki:

    @yusuf arık, setin uzun sürmesi reklam veren açısından da kötü değil mi? sonuçta uzun sürünce çalışanlara ödenecek para da artar ve reklamın fiyatı da artar diye düşünüyorum. yani set ne kadar uzarsa bence reklam yönetmeninin tercih edilmesi o kadar güçleşir. yanılıyor muyum?

  • yusuf arık dedi ki:

    sevgili @selim sence setler uzadığı zaman mesela bir gün diye gittiğin bir sette 24 saati göze alıyorsun ama diyelim ki bu set 36 saate uzadı ki ben bizzat birçok sefer yaşadım bu durumu ( 24 saatin üzerine çıkması ) kimsenin sana aman bu adamlar yarım gün daha çalıştı yarım kaşe daha verelim dediğini görmedim.
    Setlerin uzun sürmesinden sonra reklam yönetmeninin müşteri tarafından daha fazla sevilmesinin sebebi ise :
    Bu yönetmen arkadaşımız işin hazırlık sürecinde ppm’lerde birçok defa ajansla toplantılar yaptıktan sonra ortaya bir çekim programı çıkar;örneğin iş programında 16 saat olarak gözüken çekim günü reklamın kreatif kısmında ki arkadaşların birbirinden tutarsız istekleri sonucunda uzadıkça uzar,tabi ki yönetmenimiz ajansın isteklerine boyun eğiyorsa, ki birçoğu da boynunu giyotinin altına uzatmaktan hiç çekinmiyorlar ve bunun sonucunda kreatif ekip tarafından sevilen insanlar haline geliyolar,aksi şekilde davranan arkadaşlara,abilere de rastlamak mümkün ama onlar doğru olanı yaptıkları için fazla da iş alamıyolar ve ortaya bu şekilde çalışan birçok insanın nefret ettiği bir sektör çıkıyor. Tabiki bunun içine teslimiyetçi arkadaşları dahil etmiyoruz ,onlar aman bana dokunmasınlar da ben 2 gün durmadan çalışırım modunda olduklarından bu tip sıkıntılara sahip değiller.

  • evren dağıstan dedi ki:

    araya bi dem vurayım…..yazıları harıl harıl okuken, bakın yılbaşının geçiş saatlerinde bile yazmışız….noluyor bize

  • Yasin kose dedi ki:

    Yol bir yere gitmez yol bir durma bicimidir diye  arabesk ve gercek bir soz vardir. 

    Yonetmen set ekibine yuklendikce sevilen yonetmen olur yusuf hakli. Pek sevgili ajans- musteri ise set ekibinin 36 saatlik calismasini es gecerken diger yandan ne yapalim Turkiye gercekleri bu ne yapalim film isleri boyle diye diye kendi vicdanlarini sivazlamaktadir.
    Halbuki temiz bir vicdan kadar rahat bir yastik yoktur !
    Bizim gibi 3. Dunya ulkelerinde yaratici takim= burjuvazi / set ekibi (isik, kamera, grip ve hatta post production takimi) = lumpen denklemi var oldugu surece bu iste herkes kaybederek ilerlemeye mahkumdur. 

    En basiti ne biliyormusunuz ? Set baslayana kadar ne cekeceginden haberi olmayan kameramanlar var ve bu bir suc. Sucluyu gostermektense duzeni suclamayi tercih edip, rutin in o guven verici siginagina cekiliyorum.  

    Motto : Yonetmen; yaratici ekibin lideridir, sanatsal becerilerini muhendis zekasiyla harmanlayip urun veren zeki kimsedir. 
    Ajansin sette sundugu findik fistigi, karpuzu ekibiyle paylasacak kadar alcak gonullu olmalidir.

    Ekibindeki hemen herkes bu surecin bir ayagidir ve harcadiklari efor nedeniyle onun kadar saygi gormeli hakki teslim edilmelidir.
     “-avrupai  goruntuler istiyorum, , elegan olsun, sofistike biseyler” diyen ajanslarin tum set ekibini kuzey iraktaki kaselere mahkum etmesi ne kadar da ironik degil mi  ?
    ( aklima gecmis yazilarda utku’ nun yazdigi sette kullanilan gereksiz len secimleri set ekibine oglen yemeklerinde sandvic olarak geri donuyor sozu geldi. Hakliligina gulumsedim)

    Sagol ilker. 

  • osman siewertsen dedi ki:

    Birde gençlere önerim,bunları fazla sağda solda hele sette pek dile getirmeyin : )))

    ajans,bir yerde de velinimet yapacak fazla bir şey yok…herif işi almış,müşteriyi ikna etmiş…birazda kasılması hakkıdır..olacak o kadar

    Birde üçüncü dünya yakıştırmasına gerek yok,o kadarda kötü değil…100 küsur olmuş alexa sayısı,büyüyor sektör,2012’nin şimdi başları,bu aylar biraz durgun olur,sezon başlar,daha şimdiden 2012 mart-nisan tekliflerini vermeye başladık,yavaştan yavaştan…

    paryalığıda,insanlar kendileri yapıyorlar…kendini geliştiren,işini güzel yapan,sosyal ilişkileri çözenlerde herhangi bir sıkıntı yaşamıyor….adam ”mal” ise yapacak birşey yok…tanıdık bir focuspullerımızın,sette herkese kök söktürdüğünü görüyorum,e niye,herif amerikalarda okumuş,iki lisan,setin zorluklarınıda çekmiş,adam lafını geçiriyor helal olsun…

    yönetmenlerde durum biraz farklı,bir yerde de ego savaşı var,o zaten bizim çok çok dışımızda, teknik ekip olarak konuşuyorum,bugüne kadar yönetmenin dışında birinin suratına bakmadım…bakmadığım içinde,ışık ve setinde benden başkasının suratına bakabildiğini görmedim…yönetmende hep bizden oldu,kıçımız başımız oynamadığı için : )

    bizim iş,her zaman stresslidir ve stress bazen başarının anahtarıdır,olmalıda zaten… dozajı ayarlandığı sürece, large oldukça yürümene imkan yok…ve stressi sadece yönetmen yüklesin sete,ben buna inanlardanım…setin hakimi o,herşeyi o…

    kendi felsefeni,kendi inandıklarını,kendi değerlerini herkese kabul ettireceksin diyede bir şey yok…sen kendine uygulayıp,prensiplerini bozmuyorsan ne mutlu sana…

    biz değiştiremeyiz dünyayı,ama en azından olumsuzları,kendi etrafımızda yapmıyorsak,o bile güzel…değiştiremezsin,yok böyle bir şey….

    aslında,acı bir laf ama;

    ”ya bu deveyi güdersin,ya bu diyardan gidersin”

    muhalif bir bakışımda var tüm olup bitenlere karşı ama,deve-diyar ilişkiside işin realitesi…

  • ümit dedi ki:

    bu haftasonu Semih Kaplanoğlu – Yusuf’un Rüyası’nı okurken reklam yönetmenliğinin stresi ve yoruculuğu hakkında duyduklarım beni şaşırtmıştı. Kolay bir iş olduğu iddiasında olmadım tabi ama bu kadar stresli ve yoğun çalışmak gerektiği de aklıma gelmezdi.

  • creatif kahraman dedi ki:

    evet yazılanları okudum ve sıranın bana geldiğini düşündüm bende reklam yönetmeni olma ruhunu taşıyan biri olduğumu düşünüyorum ğerekli donanımları mı kazanmakla birlikte o açlığa devam etmekteyim. reklam yönetmenliği deneyimlerim oldu gercekten de zor bir iş bir kameraman sana sen görüntüden anlamıyorsun demesi çok garibime gitmişti. ben seni neden kameraman olarak tutmuşumki ozaman dedim ve tartışmayı büyütmeden birdaha o kameramanla iş yapmadım.

  • Ahmet dedi ki:

    Bu yazinin devamini bekleyenlerdenim 🙂

  • Fatih kaplan dedi ki:

    Hocam çok iyi yazmışsınız elinize sağlık. Bende bu alanda ilerlemek isteyen birisi olarak anladığım şu ;en iyi iş satan iştir bu kapsamda işi alan ajanstır satacak olanda ajanstır yapılması gereken ajansın isteklerine uygun olan işi belki kendi estetiğimizden ödün vererek çekmektir en baş ağrısız yöntem budur heralde ?

Leave a Reply

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube