Archive for the 'Genel' Category

Page 2 of 15

ML ile Raw Video ve Resolve

Artık yazı yazmanın yanı sıra yukarıdaki gibi egitim videoları da yapmaya karar verdim. Ne sıklıkla yapabilirim bilmiyorum tabi ama ilki yukarıda. Videoda kısaca Magic Lantern kullanarak Canon HDSLR’lar ile çekeceğiniz RAW videoları nasıl izleyeceğinizi, nasıl dönüştüreceğinizi ve Davinci Resolve ile nasıl renk düzenlemesi yapabileceğinizi anlatıyorum.

Gelecekteki videoları kaçırmamak için kanala abone olmakta yarar olabilir. İyi seyirler.

Yönetmenlik Atölyesi

atolyeİki ay önce İstanbul Film Akademi‘de üretime yönelik bir yönetmenlik atölyesine başladım. IFA’nın kurucusu Veysi Sala’nın da katılımıyla haftada iki akşam gerçekleşen atölyede ilk dört hafta kamera, ışık, ses, kurgu ve senaryo konularında hızlı bir bilgilendirme yapıyorum. Sonrasındaki dört haftada da katılımcılar tarafından yazılan dört (veya beş) adet kısa film gerçekleştiriyoruz. Tabi prodüksiyonu kolaylaştırmak ve işin özüne yoğunlaşabilmek için senaryolar ve oyuncularla ilgili kısıtlamalar var. Daha önce Slovenya’da katıldığım Golden Drum yarışmasından aldığım ilhamla bir evde, bir kadın ve bir erkekle çekilen en fazla 3 dakikalık filmler bunlar. Filmleri 5D MK III ile çekiyoruz. Kurguyu önce birlikte yapıyoruz sonrasında inceltilmesi ve renk düzenleme işlerini ben Da Vinci Resolve ile yapıyorum. Ses için boom ve mikrofon kullanıyoruz ancak profesyonel ışık ve ekip kullanmıyoruz zira bu bizi çok yavaşlatırdı. Bunun yerine daha pratik çözümler ve hızlı merceklerle doğrudan amaca gitmeye çalışıyoruz. Her katılımcı her filmde başka bir görev alıyor. Gülşah Büktür ve Emre Erturan bu defa bize oyuncu olarak, Sineterapi ekibi de kurgu için destek verdiler. Filmler şuradan  ve şuradan izlenebilir. Yıllardır aralıklı olarak ders verdiğim üniversitelerdeki öğrencilerin (hepsi olmasa da) genel isteksizliğinden ve üniversite yönetimlerinin ataletinden bıkmış biri olarak eğitim işinden soğumuştum. Fakat bu atölyede doğrusu şaşırdım ve eğlendim. Yeni atölyeye katılım için İstanbul Film Akademi‘den Veysi ile iletişime geçebilirsiniz.

4K ve EOS 1Dc4K ve EOS 1Dc

Master_4k_prores218 Ocak’ta biten sergiye gidenler 1 dakika 15 saniyelik “Son Günler” adlı 4K video işimi de gördüler.

Bunu çekebilmek için Canon’dan EOS 1Dc’yi ödünç almıştım. O sıra kamerayı da inceleme şansım oldu biraz.

Öncelikle 4K’dan başlarsak (daha önce de Red gibi kameralarla 4K çekmişliğim olmasına rağmen) açıkçası EOS’un 4K’sının hayret verici derecede başarılı olduğunu söylemeliyim. Her ne kadar 4K yı tam olarak izleyecek bir monitörüm olmasa da görüntüdeki detay HD’den çok daha etkileyici. Bir çok insan 4K’nın gereksiz olduğunu savunuyor (ki başta bunların içinde ben de vardım) ama doğrusu bazı projeler için 4K işe yarar. Özellikle “Son Günler” gibi aşırı genel planla ilerleyen bir video için son derece yararlı.

Tabi 4K bir çok dertle birlikte geliyor: Dosya boyutları ve efekt işlemleri inanılmaz derecede can sıkıcı. Ayrıca EOS 1Dc bence prototip bir kamera. En büyük problemi 1000x karttan aşağısıyla video kaydı yapamaması. Burada ciddi bir software sorunu olduğunu düşünüyorum. Sonuçta kaydedilen şey sıkıştırılmış bir mp4. Buna rağmen 1000x gibi yüksek hızda kart istemesi affedilmez bir hata.

Bilindiği gibi 1Dc için firmware güncellemesi yapılmıyor (Magic Lantern korkusuyla olsa gerek). Bu nedenle Magic Lantern ekibi kamerayı hackleyemedi bugüne kadar zira 1Dc aslında 1Dx’in neredeyse aynısı. Sadece video özelliği 4K.

Aşırı yüksek fiyatıyla EOS 1Dc zaten çok kötü bir yatırım. Bunun dışında menüleri, düğmeleri ve video modu ile fotoğraf modu arasındaki geçişleri o kadar saçma ki açıkçası Canon’un bu kamerayı neden bu şekilde çıkardığını anlamak imkansız. Dediğim gibi 1Dc aslında bize gelecekte neler olacağını müjdeleyen bir prototip o kadar.

Özetle Canon’un iddia ettiği gibi 12 bin dolarlık bir gövde olmamakla birlikte aletin ürettği 4K görüntüleri işleyebilirseniz (zira bunları işlemek de sizi bir miktar yaşlandıracaktır : ) sonuç etkileyici tabi.

4K Televizyonlar inceden ortalıkta görülmeye başlandı fakat ortada henüz bu televizyonlarda 4K gösterim yapacak bir cihaz yok. Bu nedenle sergide 4K gösterim icin 4 adet HD monitörü video wall olarak kullanmak durumunda kaldık.

Videonun compositing işlemlerini Otomat İstanbul‘da Emre Aypar ve Yasin Yalva gerçekleştirdiler.

Sergi: More is Less* (Çok aslında azdır)Exhibition: More is Less

moreisless3

Fırlatmaya 10 Saniye, 2013, Pleksiglas Altında Arşivsel Pigment Baskı, 150*190 cm

Bir süredir filmcilikten çok fotoğrafla ilgilendiğimi bu blogu izleyenler belki fark etmiştir: Bir prodüktöre ve ekibe bağlı olmamak, bireysel olarak hatta neredeyse tek başına ve görece çok daha küçük bütçelerle yapılabilir oluşu, kalıcılığı (bir fiziksel nesne olarak varlığı) beni epeydir cezbediyordu fotoğrafın.

19 Aralık Perşembe akşam 18.30’da Zorlu Performans Sanatları Merkezi Galeri alanında ilk solo sergimi açıyorum. Sergide bir adet de 4K video yer alacak (yani filmciliği de birakmiyorum : ). Bu video Canon’un 4K HDSLR’i EOS 1Dc ile çekildi. Compositing işlemini Otomat’ta Emre Aypar ve Yasin Yalva yaptılar.

Açılışa katılmak isteyenleri beklerim. Katılamayacak olanlar için sergi 18 Ocak’a kadar açık kalacak.

Sergideki işlere şuradan ulaşılabilir.

PS: Bu blogda az olur ama 4K da nedir diyenler icin yeni UHD (Ultra High Definition) TV standardina 4K diyoruz. Bu sistemde 3840*2160 piksel cozunurlugunde video kareleri ile çalışmak gerekiyor. Bu da dort adet HD resim anlamina geliyor.

moreisless3
10 seconds to Ignition, 2013, Archival Pigment Print mounted to plexiglass in artist’s frame, 150*190 cm

My first solo show is open between 19 December 2013 – 18 January 2014 at Zorlu Center PSM Gallery Area.

The concept of the show is the multiplication of things (especially buildings) in modern world. The show contains 10 heavily manipulated big prints and a 4K video.

You can watch a short video about the exhibition on youtube (with english subtitles)

You can visit see the works here.

Canon’un Yeni MercekleriCanon’un Yeni Mercekleri

K70A0001Gecenlerde elimdeki EF 24-70 2.8L’i cok ovulen yeni surumle degistirdim. Buna ek olarak Canon Turkiye yine bir incelik gösterip yeni cikan EF 200-400 f4L IS’i denemem için ödünç verdi.

Tabi büyük beyaz mercek gelince digerinin havasi sonuverdi ama dogaldir ne de olsa Amerika fiyati 12.000 USD olan bir mercekten soz ediyoruz (Gerci Zeiss’in yeni 55 mm si 4000 USD lik fiyatiyla cok daha beter bir performans fiyat iliskisi kuruyor!)

Reklam filmleri cekerken cok daha pahali merceklerle de calistim elbette ama EF 200-400 gercekten gordugum en iyi merceklerden biri. Sinema mercekleriyle kiyaslandiginda ucuz bile kalabilecek fiyati tabi ki bizim gibi son kullanicilar icin cok yuksek ama dogrusu bir haftalik denemeden sonra geri vermek cok zor geldi : )

Yeni EF 200-400’ün en cekici ozelligi kendi ustunde 1.4x bir tele cevirici icermesi. Mercegin arkasindaki bir kolu indirdiginizde 400 mm artik 560 mm oluyor! Optik kalitede kucuk bir kayip olsa da son derece kabul edilebilir sonuçlar üretilebiliyor.

Aynı anda 24-70 2.8L II yi de denedim ve acikcasi sasirdim. Her ikisi de benzer şekilde başarılıydi. Webdeki iddialar doğru görünüyor: Canon’un yeni kusak zoom lari neredeyse prime mercekler kadar iyi. Cok detayli testler yapmiyorum daha once de dedigim gibi ama zaten fark o kadar belirgin ki fazla ugrasmaya gerek de yok.

Yeni optiklerin bu kadar basarili olmasi biraz da mecburiyet. Algılayıcılar her gecen gun gelisiyor ve artik merceklerin uzerindeki yuk eskisinden cok daha fazla. Yakında 30 MP ustu algılayıcılar gelecek gibi görünüyor.

Kisaca teknik bir yorum olmayacak ama iki mercege de asik oldum! Birini ne yazik ki geri verdim ama ilk firsatta onunla tekrar bulusmayi umuyorum : )

Yukarıdaki vasat kare 400 mm’de f5 ile yüzde yüz crop gösteriyor. Özellikle puslu bir gün olmasına rağmen ağaçlardaki detay ve kontrast zenginliği şaşırtıcı.

Tabi bu 12000 dolarlık ve 3.5 kiloluk merceği elde tutmak zor olabiliyor : ) İyi bir tripoda ihtiyaç var. Aletin üzerindeki 4 stopluk stabilizer yardımcı olsa da bir süre sonra ağırlığa dayanmak zorlaşıyor.

Aslen doğa ve spor fotoğrafçıları için yararlı olabilecek bir mercek olduğu halde optik kalitesinin yanı sıra yarattığı perspektif de o kadar etkileyici ki son yıllarda en etkilendiğim oyuncak oldu diyebilirim.

Fiyat gülünç derecede yüksek elbette ama aletin malzemesi ve sonuçları o kadar tatmin edici ki Canon’a çok da kızamıyorsunuz.

Bugunlerde de EOS 1Dc yi deniyorum… O da haftaya artık.

Forum

Ne yazik ki blogun forum kismini kapattim. Nedeni basit: Spamle bas edemedim. Onbinlerce spam user olusmustu. Hem de epey bandwidth yiyordu. Forum isi zor ismis! Katilan herkese tesekkurler. Yazilari silinenlerden ozur dilerim.

Yerçekimi

GRAVITYAlfonso Cuaron’un yeni filmi Gravity (Yerçekimi) teknolojik olarak sinema tarihinde yepyeni bir sayfa açıyor. 17 Dakikalık kesintisiz açılış planıyla (daha önce benzer şeyleri Children Of Men’de de yapmıştı Cuaron ama bu defa yaptigi cok daha zor) hem muthis bir gövde gösterisi yapıyor hem de anlattığı hikayeyi en etkileyici şekilde anlatmak için teknolojik olarak daha önce hiç yapılmamış şeyler yapıyor.

Film boyunca bir açık yakalamak için epey çabaladım. Ne yazık ki bulamadim : ) Hatta nasil yapildigini bile anlayamadim.

Neyse ki heyecan icinde eve gelip http://www.fxguide.com/featured/gravity/ adresinden bu işin nasıl yapıldığı ayrıntılarıyla okuyabildim. Kısaca özetlemek gerekirse (tabi anladigim kadariyla : ) Cuaron bütün filmi “previs” adı verilen (hareketli storyboard olarak da adlandırılabilecek) bir yöntemle önceden “çekmiş”. Bu previs onaylandıktan sonra filmi “gercekten” çekmeye başlamış. Tabi cekmek derken aslinda filmde astronotların yüzleri haric her sey 3D (yani bilgisayarda uretilmis). Sadece oyuncularin yuzleri ozel bir aydınlatma yontemiyle (Led lerden olusan bir kutu icinde) cekilmis. Boylece isigin her planda ve her acida dogru yerden gelmesi saglanmis. Ornegin dunyanin goruntusu oyunculara yansiyacaksa bu LED ekrana veriliyor boylece o planin icinde isik nereden gelecekse oradan gelmesi saglanmis oluyor.

Bu yontem cok iyi sonuclar verse de tabi cekimi epey zorlastirmis zira oyuncularin cok iyi zamanlamalarla dogru hareketleri yapmalari gerekiyor. Ornegin 2. dakikanin 15. saniyesinde belirli bir sey yapmalari gerekiyorsa onu o anda yapmalari gerek! Ne bir saniye sonra ne bir saniye once! Tabi bu bildigimiz yesil ekran tekniginden farkli. Oyuncularin kare kare rotoscope ile zeminden ayrılması gerekmis.

Oyuncuların yercekimsiz ortamdaymis gibi olmasını ise bu film icin gelistirilen 7 akslı motion control sistemi saglamis (yani oyuncular havada suzuluyor gibi gordugunuz her an aslinda o hareketi kamera veriyor. Tabi tum ayrıntılara vakif olmak zor zira post production ekibine göre kendilerine katılan herhangi bir calisanin bile ne yapildigini tam olarak anlamasi 2 hafta suruyormus : ) zaten 100 milyon dolarlik bir butce ve 4 yillik bir yapim surecinden bahsediyoruz. Sonuc gercekten mukemmel. Bugune kadar cekilmis en gercekci uzay filmi ile karsi karsiyayiz. Oyle ki Kubrick’in 2001’i bunun yaninda epey demode kaliyor (icerik olarak degil elbette). Teknik olarak kusursuz ve yepyeni bir seyle karsi karsiyayiz.

Buna karsilik filmin tek elestirilebilecek noktasi herhalde icerigi. Cok derin bir film degil Yercekimi ancak o kadar iyi bir iscilik ve yonetmenlik var ki hayran kalmamak zor. Boylece aslinda sinema tarihinde yeni bir donem de baslamis oluyor: On yil icinde artik oyuncularin sadece performans vermek icin kullanildiklari tamamen 3D (3D derken stereoscopic demek istemiyorum) filmler izliyor olacagiz. Butun bu durum icinde Turk sineması ne olur bilmek zor. Filmcilerimizin hala Adana Antalya odakli yasamlari surer mi? Korkarim evet!

HitchcockHitchcock

Hitchcock 11Sinemayla ilgili tek kitap okuma şansım olsa hiç düşünmeden “Hitchcock Truffaut”  yu seçerdim.

Tabi Hitchcock özellikle sinema tv akademilerinde pek tutulan konulardandır. Teorisyen taifesi dönüp dönüp Hicthcock’u “okurlar”. Fakat benim Hitchcock sevgimin bunlarla ilgisi yok. Hitchcock bütün bu akademik okumaların ötesinde “filmcilik mekaniği” (neyi, nasil, nereden, hangi mercekle çekeriz ve bunlar sonunda nasıl bir etki elde ederiz?) için temel kaynak sayılabilir.

Henüz 20 yaşındayken kitabı okumuş ve vurulmuştum. Film yönetmenliği denen mesleğin gerçekte ne olması gerektiğini bu kadar net ortaya koyan başka kimse olduğunu sanmıyorum.

Bu sıralar Hitchcock’la ilgili bir de sinema filmi var gösterimde. Ne yazık ki çok iyi bir film değil ama yine de görmek eğlenceli. Özellikle Psycho’yu yapmak için para bulamamış olması ve evini ipotek ettirip filmi finanse etmesi bize aslında yönetmenlerin daima yalnız insanlar olduğunu bir defa daha gösteriyor.

Anthony Hopkins’i Hitchcock olarak izlemek güzel. Ne yazık ki dediğim gibi film Hitchcock gibi bir dehayi anlatmak için fazla sıradan ama yine de Amerikan sinemasının tuhaf yapısını ve Hitchcock’un çalışma şeklini göstermesi açısından da ilginç.

Yan Yana (Side by Side)Yan Yana (Side by Side)

feature_still_keanu_and_scorsese-630x355Epeydir yazmamisim.

Yillardir verdigim derslerde gösterdiğim bir belgeselden daha önce bahsetmiştim: Visions of Light

1992’de yapılmış bu belgesel hala iyi olmakla birlikte ne yazik ki eskimişti. Bu seneden itibaren artik onun yerini Side by Side aliyor. Keanu Reeves’in sunduğu yönetmenliğini ise  nin yaptığı bu film kimyasal film ile dijital kameralar arasındaki tartışmayı 2012 itibariyle belgeliyor.

Bir çok ünlü yönetmen ve sinemacı (Lars von Trier, Chris Nolan, David Fincher, David Lynch, Scorsese, Rodrigez, Joel Schumacher vs vs) konu hakkında fikir bildiriyorlar. Film bunu yaparken genel terminolojiyi ve konunun ana hatlarını da (gerektiğinde basit animasyonlarla) özetliyor.

Bence meseleye ilgi duyanlar için güzel bir özet. İzlemek eglenceli.

Sonuç ne derseniz pek bir sonuç yok gibi. Film tarafını savunanlar daha az ve ukalalar : ) (örneğin Nolan çok kendini beğenmiş bir edayla dijital bir monitorden bakarak film çekmenin kendini kandırmak olduğunu söylüyor. Ona göre perdede oynayacak bir şey herhangi bir monitörde bakılarak çekilmemeliymiş. Vay canina. Ne incelik!) Dijitalciler (başlarını Fincher cekiyor) daha firsatçı ve gerçekçiler (mesela Fincher daha fazla çekim yapabildiğini söylüyor oysa aynı şey Keanu Reeves’i yoruyormuş)

Bu tür hoş bir sürü anektod var filmin içinde. Cehaletin kol gezdiği bizimki gibi ülkelerde olmayacak şeyler yani.

Seyredin kiskanin : )

Reji!

Türkiye garip bir ülke. Orada burada yıllardır duymuşsunuzdur: “Reji… reji ekibi… yönetmen reji verdi… rejisör geldi vs”

Bunlar aslında yanlış kullanımlar. Régie kelimesi Fransızca’dan geliyor ve anlamı “yönetim” demek ancak sinema tv yönetmenliği anlamında değil “idari yönetim” anlamında. Ayrıca rejisör Fransızca’da “yönetmen” için kullanılmıyor “realisateur” (gerçekleştiren) veya “metteur en scene” (sahneye koyan) kullanılıyor.

“Canım ne fark eder?” diyebilirsiniz fakat bence mesele bu kadar basit değil: Herhangi bir kelimeyi yanlış kullanmanın ve hatta bunda israr etmenin nedeni ne olabilir?

Sizi yönetmen olarak işe alacağımı düşünün. Karşımda oturuyorsunuz ve “Reji vermek zor iştir” diyorum. Böylece aslında sizi savunmasız bırakıyorum. “Gumbik vermek zor iştir verebilecek misin bakalım?” dememle aslında arada bir fark yok. Gumbik nedir bilmiyorsunuz fakat aslında reji nedir onu da bilmiyorsunuz. Üstelik gumbik in anlamını öğrenmek mümkün diğerini arayın da bulun bakalım 🙂

Gerçekten “Reji vermek”, “Yönetmenin rejisi çok güçlü” ne demektir?

Bu tür kelimelere İngilizce’de “buzzwords” deniyor. Herhangi bir konuşmada etkili görünmek için kullanılan ve fakat aslında içleri boş olan kelimeler. En bilinen örnekleri: Globalizasyon, globalleşen dünya, sinerji, ötekileştirmek vs vs.

Reji ile kastedilenin ne olduğunu az çok çıkarabiliyoruz tabi: Yönetmenin öyküyü anlatış biçimi, buna bağlı olarak kamerayı ve oyuncuları yerleştirmesi.

İyi de bu nasil ölçülür? Hangi yönetmenin iyi hangisinin kötü reji verdiğini nasıl anlarız?

Bir senaryonun filme dönüştürülmesi basit gibi görünen ancak gerçekte görsel bir dili bilmeyi gerektiren son derece kompleks bir iştir. Bu işin kuralları vardır ve bunlar öğretilebilir, tartışılabilir ve üzerinde rahatlıkla konuşulabilir. Fakat bunları konuşabilmek için fotoğraf, mercek, çerçeve, kompozisyon, derinlik, perspektif, ton, renk, drama, ışık, kurgu, tempo, ritim gibi kavramları iyi bilmek gerekir.

Bütün bunlardan habersizseniz “reji vermek zor iştir” der geçersiniz. Neyse ki Türkiye’de çok kolay yedirebilirsiniz bu blöfü.

Yine de blöfçü olmak istemiyorsanız David Mamet’in “Film Yönetmek Üzerine” adlı kitabını okuyabilirsiniz.

2013 Tahminleri

Gelenek oldugu üzere 2013 tahminlerini yapalım. Geçen yıl şunları tahmin etmiş ve bazılarında yanılmıştım.

* 4K Geliyor. Aslında bu bir tahmin değil zaten bilinen bir gerçek. Fakat açıkçası beklediğimden hızlı davranıyorlar. Bence hiç ihtiyaç olmamasına rağmen yakında 4K televizyonların ilk örnekleri para harcamayı seven bazı insanların evlerinde yerini alacak. Şu anda 4K içerik çok az hatta yok fakat Playstation 4 çıkarsa ve beklendiği gibi 4K olursa bu iş hızlanacaktır. Her halukarda daha HD’ye bile tam olarak geçilemediği için 4K 2013’te standart haline falan gelemez ama gidiş belli: Gelecek yıl daha fazla 4K kamera göreceğiz. Bunların içinde ucuz bir HDSLR (1000 dolar altı) olur mu emin değilim ama imkansız diyemiyorum. Tabi 4K video fotoğrafçıları da etkiliyor: 4K video kareleri 12 MPlik birer fotoğraf da oldukları için artık elinizde tuttuğunuz video kamera mı fotoğraf makinesi mi belirsizlik iyice artıyor : )

* 2013’te ilk RAW video çeken HDSLR’ı görmeyi hasretle bekliyorum ama 2014 veya 2015’e bile kalabilir. C500 gibi kameralar bile henüz bunu yapmazken bir HDSLR’a bu özelliği koymaları zor.  Yapamayacakları için değil ama yapmak istemedikleri için diyelim : ) Gerçi o hızda veriyi kaydedecek CF kart olmaması ciddi bir engel elbette. Belki sulandırılmış bir RAW türevi olabilir. * Smart Phone fotoğrafçılığı delirtici bir düzeye ulaştı. Geçen yıl pocket kamera satışları düşer demiştim ve beklendiği gibi oldu. Fakat Samsung gibi üreticilerden Android temelli, wifi ve 3g seçeneği olan “akıllı cep kameraları” görmeye başladık. Bu son bir direniş gibi görünse de aslında giderek güçlenecek bir akımın başı da sayılabilir: Önümüzdeki yıl ve ötesinde daha fazla “akıllı kamera” göreceğiz. 2013’te artık Wifi veya 3g’ye sahip olmayan bir kamera göre olasılığımız azalacak.

* Bu akıllı kameralar aslında daha üst seviye 5D, 1D gibi sınıfları da etkileyebilir. Uzun vadede herhangi bir DSLR’in da Iphone kadar fotoğraf işleme ve paylaşma gücüne sahip olması beklenebilir. Aslında yavaş yavaş DSLR ların da birer smart phone veya mini tablete dönüşmesini bekliyorum. Üst sınıfta bu hareket daha yavaş olacaktır. Video kameralarda da aynı eğilim görülecek ama fotoğraftaki kadar değil tabi. Belki artık “kamera” kavramının değişmesi gerekiyor. Yıllardır kimse kamera alanında Apple’in telefona yaptığını yapamadı. Hasretle birisinin bunu yapmasını bekliyorum! * Megapiksel savaşları bitti gibi görünüyor. Her ne kadar Nikon 36 MP ile şu an tavan yapsa da esas sorunun megapiksel olmadığını herkes biliyor. Ne yazık ki dinamik aralık konusunda ciddi bir gelişme olmadı yıllardır. 2013’te de bu konuda devrimci bir girişim olmasını beklemiyorum açıkçası.

* Production cephesine gelirsek: RED ve Alexa arasındaki savaşta Türkiye’de Alexa kesin galip görünmekle birlikte bu durum altı ay gibi kısa bir süre içinde değişebilir. Alexa’nın RED’e göre “out of the box” daha iyi görüntü vermesi daha iyi bir kamera olduğunu göstermese de herkes buna inanınca yapacak pek bir şey kalmıyor. Yine de dijital kamera alanında büyük yatırım yapmanın inanılmaz riskli olduğunu düşünüyorum. Bugün Alexa da Alexa diyenler yarın aniden başka bir şeyi konuşuyor olabilirler ama buna ragmen aslnda çok büyük bir hareket beklemiyorum çünkü taşlar yerine oturdu sayılır. Olsa olsa minör güncellemeler olabilir. Sony’nin yeni kameralarının performansı belki süreci hızlandırabilir. Canon’un C serisi umut veriyor ama henüz Alexa ile RED’i sarsabilecek güçte değil. Canon’un bu işte ne kadar israrcı olacağını merakla bekliyorum. Ne yazık ki Almanlar ve Amerikalılar kadar hızlı hareket edemiyorlar.

Gördüğünüz gibi fotoğraf ve video iç içe geçmiş durumda ve tahminler biraz belirsiz çünkü tarihin ilginç bir dönemindeyiz ve video / fotoğraf alanları birleşmeye devam ediyor. Bu birleşme hiç bir zaman birinin öbürünü yok etmesi kadar radikal olmasa da ayrım önümüzdeki yıllarda daha da belirsizleşecek.

Herkese iyi seneler!

Mucize Lezzetler

 Konuk Yazar: Alp Korfalı: Uzun zamandır paylaşmak istediğim bir projeden bahsetmek istiyorum . Mucize lezzetler, Arçelik sponsorluğunda Refika Birgül tarafından yazılan ve yine kendisinin sunduğu bir yemek programı.Prodüksiyonu Sinefekt-Makina , Görüntü yönetmenliğini Cağlar Kanber yapıyor.Bu programın burda ne işi var derseniz , öncelikle Tv’da baştan sona Canon 5d ile çekilen ilk programlardan biri .

Doğal mekanda calıştığımız ve küçük bir setimiz olduğu için pratikliği ve boyutlarından ötürü Canon dslr ile işe başlamaya karar vermiştik.  Şu an ikinci sezonu çekiyoruz , dönüp baktığımda sanırım başka hiçbir kamera ile bu görsel tadı bu kadar düşük maliyete elde edemezdik.  Program her ne kadar rejili ilerlese de spontane gelişen mizansenlere cok açık, dolayısıyla kameralar sürekli kayıtta ve anlık değişikliklere hızlı cevap verebilecek şekilde kuruluyor. Bu noktada Canon’un hafif olması uzun saatler omuzda ve hatta elde kullanılmasına olanak sağlıyor. 3 adet 5d mk3 ile çekiyoruz.  Ana kamera ve 2 adet kadrajlarını kendi aralarında paylaşan yakın kameralar .  Yeni nesil Canonlar klip isimlendirmeye olanak vermesi , kesintisiz kayıt yapmaları , 50 kare çekebilmeleri ve görüntü sıkıştırmadaki ilerlemelerinden ötürü bu sezon bizim için iyi bir upgrade oldu diyebilirim.

Programın başındaki jenerik ise yüksek kareler icin Epic ile çekildi , tabi yan yana kıyaslama şansımız olduğu icin  Epic,  dinamik aralığının Generico in farmacia genişliği ve renklere verdiği tepki ile çok daha zengin resimler elde edebilmemizi sağladı ama ihtiyaçlar ve sonuçlar gözönüne alındığında bu proje için 5d nin kazanan olduğunu söylebilirim.

Bu blogunda aslinda vermek istediği mesajlardan biri olan en iyi kamera diye birşey yoktur doğru proje icin doğru kamera vardır tezini desteklediğinden ötürü sizlerle paylaşmak istedim.

linklerde iki bolum var izlemek isteyenler icin.

http://www.mucizelezzetler.com/tv-programlari/2-sezon-5-hafta

http://www.mucizelezzetler.com/tv-programlari/2-sezon-7-hafta

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube