Tag Archive for 'kamera'

C200’le Bir Gün


Canon Türkiye’nin inceliği ile yeni C200’ün “pre production” modelini denedim. 5D MK 4 için yazdıklarımdan sonra bana biraz kırgındılar 🙂

Öncelikle şunu not edelim: Bugüne kadar Canon’dan veya başka bir kamera üreticisinden bir ürün veya sponsorluk almış değilim. Bana gönderilen ürünler test edildikten sonra (ne yazık ki : ) aynı şekilde geri yollanıyor.

Lafa sondan başlayayım: C200 iyi bir kamera. Özellikle model isminden dolayı bunu C100’ün bir güncellemesi gibi görmemek gerekiyor: C200 yepyeni bir kamera ve C100 ile arasında dağlar kadar fark var.

Öncelikle C100’de nefret ettiğim menü burada çok daha iyi ama buna ek olarak kameranın tasarımı, tutuşu, yeni düğmeler, düğmelerin ve giriş çıkışların yerleri, ses seçenekleri, ekrandaki kullanıcı arayüzü bugüne kadar Canon’dan görmeye alışık olmadığımız seviyede. Kamera yalın olarak kullanıldığında gimbal veya drone lar için iyi bir çözüm sunuyor. Tabi ayrıca EF merceklerle kullanıldığında başarılı bir otomatik netleme de sunuyor.

Bunlara ek olarak kendi üzerinde Cfast ortamına 12 bit 4K RAW kayıt tabi ki kamerayı bütün diğer Canon’lardan ayırıyor. Çektiğim görüntüleri ne yazık ki paylaşamıyorum (henüz pre production model olduğu için buna izin verilmiyor) ayrıca Canon’un RAW dosyalarını tam olarak okuyacak bir yazılım da ortada yok zaten. Davinci Resolve 14 beta sürümü dosyaları oynatıyor ancak RAW ayarlarına erişim vermiyor şimdilik.

Bu arada 64 GB lik Cfast sadece 8 dk’lık görüntü kaydedebiliyor. Yani RAW çekecekseniz epey kart ve disk almanız gerekecek!

Dediğim gibi görüntülere detaylı bakabilmiş değilim ama büyük bir saçmalık yapmadılarsa 12 bit RAW’un kötü sonuç vermesi çok düşük olasılık.

C100 Mk 2’nin dinamik aralığı çok başarılı değildi (ideal koşullarda 12 fstop) burada 14 fstop iddiası var (gerçi Canon’un bu konudaki iddialari her zaman güvenilir olmuyor ne yazık ki : ) Yine de C100’den daha iyi olacağı kesin.

İlgimi çeken ama hiç bir yerde konuşulmayan başka bir özellik C200’de “digital audio” girişler olması. 2 adet klasik XLR giriş istenirse AES/EBU digital sinyal kabul edebiliyor. Bu yakında hayatımıza daha çok girecek dijital mikrofonlar için bir başlangıç olabilir!

Kısaca başta dediğim gibi C200 serinin en başarılı modeli olabilir. Bugüne kadar yerden yere vurduğum C serisi sonunda düzgün bir kamera ile karşımıza çıkabildi.

Peki bu kamera alınır mı?

Öncelikle şunu hatırlatayım: Bu “üst sınıf” bir kamera. Yani RAW çekmenin ne demek olduğunu bilmiyorsanız ve renk düzenleme yapamayacaksanız bu kameraya ihtiyacınız henüz yok diyebilirim. RAW’a mutlaka ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız (ve bu bir yanılsama değilse) o zaman bu kamerayı düşünebilirsiniz.

Bu sorulara cevap verdiyseniz Canon’un geriye kalan tek sorunlu tarafı bence fiyatı. Her ne kadar Amerika’daki satış noktalarında 7500 USD gibi iddialı bir fiyat görseniz de aslında bu gövde fiyatı. LCD, handle, kart vs derken fiyat 10-11 bin dolara geliyor. Amerika’da yaşayan ve film işleri yapan biri için bu fiyat makul olsa da Türkiye için yüksek kalıyor bence ama bu konuda yapılabilecek bir şey yok. Bu konu bizim memleketle ilgili.

Fiyat konusu da sizin için önemli değilse büyük olasılıkla bu sınıftaki diğer kameralar Blackmagic URSA, Sony FS ve Panasonic EVA 1 arasında kalacaksınız demektir.

Tabi hepsini oturup incelemedim ama açıkçası aralarında çok büyük farklar olduğunu sanmıyorum. Üç aşağı beş yukarı hepsi benzer malı satıyorlar.

Kısaca bu sınıfta bir kamera alacaksanız gidip sevdiğiniz birini alın ve hemen çekmeye başlayın derim : )

Ya da…

Her zaman dediğim gibi kamera almayın!

Canon C200: Merhaba RAW!

Canon’u yıllardır yerden yere vuruyorum. Bunun nedeni de yeteri kadar yenilikçi olmamalarıydı. özellikle C serisine her zaman soğuk bakıyordum. Bana göre fiyat / performans oranları yeterli değildi.

Bugün bu durum değişmiş olabilir zira yeni Canon C200 yıllardır hasretle beklediğimiz bir kapıyı ilk açan kamera oldu: RAW (Ham) kayıt. RAW kayıt bilindiği gibi video bilgisinin algılayıcının üzerinde oluştuğu şekilde kaydedilmesi anlamına geliyor. Bu da daha yüksek detay, daha fazla dinamik aralık ve beyaz ayarının sonradan yapılabilmesi gibi avantajlar getiriyor.

Şuradan da görebileceğiniz gibi yeni Canon C200 kendi içinde Cinema RAW Light adında “sıkıştırılmış” bir ham kayda izin veriyor. Üstelik bunu 4K olarak ve 50kare hızında yapabiliyor!

kameranın fiyatı 9000 USD olarak açıklanmışÂ ve tabi ki bu ucuz değil ama yine de 10K altında ham kayıt yapabilen bir Canon beklenmedik ve iyi bir haberdir!

Yıllardır bu blogu izleyenler bilir ben bu gelişmenin 3-4 yıl önce olmasını bekliyordum. Kendilerince hakli nedenlerle Canon benim gibi düşünmedi : )

Olsun yine de bu iyi bir gelişme. Bundan sonra oyun yeniden kurulacak demektir. Yakında bir çok başka kamera aynı şeyi yapabiliyor olacak.

Sonuç olarak yıllar sonra yeniden: Bravo Canon! Her ne kadar Magic Lantern ekibi 6 yıl önce çıkmış 5d MK 3’ile aynı işi yapıyor olsa da buna da şükür diyelim.

PS: Blackmagic de uzun süredir bunu yapiyor tabi.

Sony A6500

a6500

Sony Türkiye’nin inceliği sayesinde tüketici sınıfının yeni uber kamerasıyla bir kaç gün oynayabildim.

Yeni A6500 Sony’nin son dönemdeki çıkışının en gelişmiş örneklerinden biri ve daha 8 ay önce çıkmış olan A6300’ün bir üst modeli. A6500 aslında A7SII’nin küçük hali de sayılabilir ama açıkçası ben bunu A7SII’den daha çok sevdim.

Sony 24 MP’lik bu küçücük kamerayla harika işler başarıyor. Örneğin Canon’un hayal kırıklığı yaratan güncellemesi 5D MK IV’e koymaktan kaçındığı özelliklerin hepsi bu kamerada var: Log kayıt, LUT’la izleme, gövde içi sabitleme, 4K tam sensörden 2.4 kat fazla örnekleme (oversampling) ile kırpmasız kayıt, 100mbit XAVC kayıt, 100 fps Full HD kayıt, dönebilen LCD ekran…

Sony’nin klasik sorunları bu modelde de devam etmekle birlikte (karma karışık menü sistemi, batarya sorunu, rolling shutter’in fazlalığı vs) sonuç çok başarılı. İşin şaşırtıcı tarafı Sony esasen filmcilere yönelik olmadığı düşünülebilecek böyle bir modelde bile filmcileri unutmuyor.

Bana verilen model pre-production (ön üretim) olduğu için RAW dosyalarını açamadım ama video ile epey oynadım. 3200 ASA’da bile sonuç başarılı. Kameranın otomatik netleme sistemi de hiç fena değil. Ergonomisi son derece iyi. Algılayıcıdan sabitleme sistemi çok çok başarılı ve 5 fstop’luk destek sağlıyor.

2.4 milyon piksellik OLED elektronik vizör de etkileyici (tabi her şeye rağmen henüz optik bir vizör kadar iyi değil ama az kalmış diyebilirim)

Kısaca anlaşıldığı üzere kamerayı çok sevdim. Bugün yanımda taşımak için bir kamera alacak olsam kesinlikle bunu alırdım. APS-C algılayıcılı, bu fiyat aralığında (1400 USD) ve bu boyutta başka kamera aramaya gerek yok diye düşünüyorum. Sunduğu bütün özellikler bazı zayıflıklarına rağmen A6500’ü rahatlıkla APS-C’nin yeni aynasız kralı yapıyor.

Elinizdeki Kamera En İyisidir!

l16-lens-closeup
Canon’un 5D MK IV’ü (ve arkasından çıkardığı EOS M5 rezaleti) sadece beni değil bir çok başka kullanıcıyı da üzdü.

Japon devinin yıllardır belalısı olan DXO Mark yeni 5D’ye bir Canon’a bugüne kadar verdiği en yüksek puanı (91) verse de (Bu yeni algılayıcı dinamik aralık konusunda Sony’lere epey yaklaşmış görünüyor) video cephesinde ne yazık ki Canon tarafından açıkça yarı yolda bırakılmış durumdayız.

Şirketin yarattığı fiyasko o kadar açık ki kamera üretcileriyle daima iyi geçinmeye çalışan DPReview bile EOS M5’in bir hayal kırıklığı olduğunu yazdı.

Bütün bunlar olurken bugün Panasonic GH5 hakkında ipuçları duyurdu. Fuji orta formata girdiğini ilan etti. Sony ise Alpha 99 MK II’yi açıkladı. “Aynalı aynasız” sayılabilecek bu SLT (Single Lens Translucent) kamera 42 MP’lik tam boy bir algılayıcıdan kırpılmamış 4K video veriyor! Yani bazı arkadaşların Canon’un “gerçekten yapamadığı için yapmadığını” iddia ettiği şeyi yapıyor!

Bu durumda önümüzdeki seçeneklere bakalım:

  • “Ölümüne Canon” deyip 5D MK IV veya 1DX MK II veya C serisi saçma kameralardan birini almak: Bu tabi Canon’u ödüllendirmek olur. Bunu yapmamakta fayda var.
  • GH5 Beklemek: Micro 4:3 formatında bir kamera almayacağım : ) ama siz alabilirsiniz.
  • Blackmagic Ursa Mini almak: Her ne kadar kağıt üstünde iyi görünse de Blackmagic’in de bir sürü sorunu olacaktır. Tabi ki fiyatı cazip, Raw çekiyor, yanında Davinci Resolve ile geliyor vs vs… Lens sorunu da bir şekilde aşılabilecekse ve yanınızda büyük kamera taşımaya hazırsanız Blackmagic URSA Mini şu anda en makul seçenek gibi duruyor. Tabi haftaya başka bir şey çıkarabilirler!
  • Sony A7 serisine geçmek: Harika aletler olmasına rağmen A serisinin de daha önce yazdığım dertleri var. Tekrar etmeye gerek yok. Ayrıca bence epey pahalılar. Mercek sorunu da aynı şekilde geçerli. Sony’nin mercek çıkarmasını beklerseniz 10 yıl falan beklersiniz diye düşünüyorum.
  • 5D Mark III ve Magic Lantern ile devam etmek: 4K görüntü üretme derdiniz yoksa (ki stok görüntü işiyle uğraşmıyorsanız veya sinemalarda film göstermeyecekseniz aslında şu anda böyle bir derdiniz de olmamalı) en akılcı seçenek bu gibi görünüyor.
  • Kamera kiralamak: Tabi eğer ciddi bir projeniz varsa her zaman kamera kiralamak en iyisidir. Böylece son teknolojiyi kullanmış olursunuz. Elbette diğer yollardan daha pahalıdır ama sonuç da daha iyi olur. Tabi kamera her an yanınızda olsun istiyorsanız veya sürekli prodüksiyon yapacaksanız bu yol size uymaz.

Benim durumum daha karışık: Bir çok farklı amaçla (Profesyonel, sanatsal, eğitim, kişisel, hem fotoğraf, hem video) kameraya sürekli ihtiyacı olan biriyim. Stok görüntü de ürettiğim için 4K’ya da ihtiyacım var ama genelde yalnız veya çok küçük ekiplerle çalıştığım için bütün bunlara aynı zamanda küçük bir gövdede ihtiyacım var.

Kısacası Canon 5D kullanıcılarına ihanet ederken aslında en çok bana benzer kullanıcıları yarı yolda bırakmış oldu. Eh buna da çok şaşıramıyorum: Benim türümde kullanıcı sayısı yeterli değil demek ki onlar için. Bu yeni 5D daha çok fotoğrafçıları sevindirecek bir güncelleme.

Ne yazık ki bu şartlar altında yapacak pek bir şey yok. Canon’dan bir kaç yıl bir şey beklemek hayal artık. Diğerleri de tam olmuş ürünler değil.

Aslında artık kameranın pek bir önemi de yok: Elinizdeki kamera her zaman en iyisidir!

Hele yeni Iphone 7 Plus gibi çok kameralı sistemler geldikçe yakında sadece telefonunuz her şeye yetebilir (ciddiyim).

Özellikle L16 adlı yukarıda resmini gördüğünüz şu ilginç kamera yeni bir dönemin başlangıcı olabilir: “Computational Photography” ye hoş geldiniz!

Canon EOS 5D MK IV Neden Yeterince İyi Değil?

5dm4

Bu sabah uzun süredir beklenen 5D MK IV duyuruldu. Açıkçası bir çok açıdan gelişmişÂ özellikler getirse de bu yeni Canon beni hayal kırıklığına uğrattı.

Neden?

1 – Kamera CFast adlı yeni bellek kartlarını desteklemiyor. Hala bitmiş tükenmiş CF ile geliyor ki bu da Canon’un yazının sonunda açıklayacağım niyetleriyle ilgili sanırım. Fakat bu bile yeni Canon’un gerçekten “yeni” olmadığını gösteriyor. Elinizde CF kartları atmayacaksınız belki iyi tarafı budur.

2 – 4K video var ama 1.74 crop faktörüyle! Bu blogu okuyanlar bilir “kırpılmış” kameralara alerjim var. 1DX MK II’de bu faktör 1.3 olarak daha kabul edilebilirdi. Ancak 1.74 gülünç bir kırpma oranı. Bu şu demek: 16 mm mercek taktınız ve fotoğraf çektiniz. “Hadi biraz da video çekeyim” dediniz ve 4K videoya geçtiniz. Hooop! Merceğiniz 28 mm oluverdi! Fotoğrafla videonun iç içe geçtiği böyle bir dönemde böyle saçmalık olur mu? Canoncular büyük olasılıkla “ama super 35 mm’ye yakın” diyeceklerdir. Evet yakın ama ucunda EF mercek varsa ne yapayım ben Super 35’i?)

3 – 4K var ama sadece 30 fps’e kadar ve yalnızca MJpeg ile 500 Mbit (sene 2016 Mjpeg nedir yahu? Şaka mı bu?) 60p çekmek için 1080’e, 120 fps için 720’ye düşeceksiniz! Bu sınırlama CF karttan kaynaklı diye düşünüyorum. CF’in üst sınırı 100 MB/sec.

4 – Hala log kayıt, lut vs gibi filmciler için önemli ayrıntılar yok.

5 – HDMI’dan 4K çıkış yok. Sadece 1080 (Çünkü HDMI 1.4 veya 2.0 değil 1.3 kullanımış)

Tabi 4 yıl sonunda bazı düzeltilmiş şeyler de var:

1 – 30 MP dinamik aralığı daha yüksek olduğu iddia edilen bir algılayıcı (Tabi hala Sony’nin gerisinde)

2 – NFC, Wifi ve GPS (Sene 2016 Canon yeni uyanmış hey de hey!)

3 – Saniyede 7 kare çekim (Eskisi 6 kare/sn)

4 – HDR video (Bu ilginç bir özellik ama sadece 1080’de kullanılabiliyor. Bu seçenekte kamera 60 fps çekiyor fakat bunu 30’a düşürürken HDR video oluşturuyor)

5 – Dual pixel adı verilen videoda otomatik netlik sistemi (Bu sistem zaten 70D’den beri vardı. Yeni bir şey değil yani)

6 – Dokunmatik ve çözünürlüğü arttırılmış ekran (1.6 milyon piksel, eskisi 1.2 milyon pikseldi.)

7 – Dual pixel RAW adlı yeni özellik sayesinde (Lytro’nun yapabildiği şeylere benzer ama çok çok sınırlı olarak) çekim sonrasi netlik düzeltmesi yapabilme imkanı. Canon’un son 10 yıldır yaptığı tek gerçek innovasyon bu herhalde (Bu özellik sadece fotoğraf çekerken geçerli ve dosya boyutunuzu iki katına çıkarıyor)

8 – USB 3.0 (USB 3.1 çıktı ama Canon 3.0’a yeni geçti çok şükür)

Sonuç: Yukarıda saydığım nedenlerle ne yazık ki bu 5D serisi için beklenen büyüklükte bir yenileme değil. Hele filmcilere yönelik hiç değil.

5D MK IV gerçek 4K bir kamera olarak düşünülmemeli daha çok eski bildiğimiz 1080 üzerine kurulu ama 4K seçeneğini de adet yerini bulsun diye sunan “hybrid” bir model olarak görülebilir.

Peki neden böyle? Neden Canon 2008’de kendi başlattığı devrimin öncülüğünü sürdürmüyor? Çünkü Canon 5D serisi yerine c300, c500, c700 diye giden ve onbinlerce dolara satmaya çalıştığı kameralarını filmcilere kastırmak istiyor da ondan.

Tabi bu bence boş bir hayal. Kimse 3500 dolarlık bir kamera alacakken “a dur ya bu daha iyiymiş” deyip 12.000 dolarlık bir kamera almayacağı için bu nasıl bir stratejidir anlamak mümkün değil.

Neyse alacaklara hayırlı olsun. Magic Lantern’ciler kırarsa belki alırız (Gerçi kırsalar bile CF limiti yüzünden 4K RAW video yaptırmaları imkansız. Bravo Canon, Magic Lantern’i durdurdun : )

Galiba şimdilik 5D Mark 3’le devam veya Sony’ye merhaba diyeceğim.

Aletin Amerika fiyatı 3499 USD (Gövde). Daha detaylı bilgiye şuradan ulaşabilirsiniz.

PS: Sonuçta bir fotoğraf makinesi olarak ve genel olarak 5D MK III’ten daha iyi olduğuna şüphe yok ama zaten konu bu değil. Konu örneğin benim gibi 5D MK III sahibi biri bu aleti almalı mı? 1500 dolara elimdekini satsam üstüne 2000 USD daha koymam gerek bu aleti almak için. Bu cebimden çıkacak 2000 USD karşılığında ne elde ediyorum? 8 MP daha (Güldürmeyin insanı), videoda otomatik netlik (kullanmayacagim), dokunmatik ekran (ilgilenmiyorum), 1.74 kırpmalı hiç bir işe yaramayacak 4K (tamamen anlamsız), biraz daha dinamik aralık (belki), Wifi (zaten kullanabiliyorum başka yöntemlerle), GPS (olsa da olur olmasa da)

Bu saydıklarım için 2000 dolar verir miyim? Hayır. Bu bir sevgi meselesi değil, basit bir alım satım kararı.

Peki Canon’dan ne istiyorduk? Çok basit: CFast koy, full sensor 4K RAW kayda izin ver. “Bunu yapamiyorum” deme zira teknolojik olarak 2012 modelinde bile şu anda yapiyoruz bunu. Demek ki neymiş kendi kameranı bilerek ve isteyerek sakatlıyorsun. Verebileceğin özellikleri vermiyorsun. Ticari olarak haklisin belki ama gönüllerde değilsin Canon.

Tekno-Pazarlama Hileleri

Apple’ın yeni Ipad’i Pro 9.7 eskisinden “yüzde 25 daha parlak!” diye tanıtılınca merak edip bir Apple Mağazasında iki modeli yan yana açtım. Aradaki parlaklık farkı yok denecek kadar azdı ve buna önce şaşırdım. Sonra pazarlamacıların benim gibi yıllardır bu meselelerle haşır neşir birini bile bir anlığına da olsa etkilemiş olduklarını fark ettim.

Buradaki hile şu (Aslında buna bir hile denemez, belki bilimsel olarak doğru bir verinin yanıltıcı sunumu diyebiliriz): Farkın yüzde 25 olarak ifade edilmesi etkileyici gibi görünse de bunun algısal olarak karşılığı o kadar düşük ki! Zaten “parlaklık” içinde olduğunuz ortamın aydınlığına göre de önem kazanan bir şey. Bir insanın parlaklık farkını rahatça algılayabilmesi için %100 bir artış olmalı (başka bir deyişle 1 fstop).

Ne yazık ki pazarlama denen şey bu tür yanıltmalara sıklıkla başvuruyor. Bunlardan en beğendiklerim şunlar:

* 15 fstop dinamik aralık! Buna özellikle hayranım. Bir kameranın yüksek dinamik aralığa sahip olması elbette iyi bir şey. Tamam da en iyi ekranlar bile 7-8 f stop gösterebiliyorken ne yapalım bu kadar aralığı? Her çektiğimiz şeye renk düzenleme yapacaksak olabilir. Ayrıca hem kameralar iddia edilen bu yüksek dinamik aralıkları sadece “temel ISO” değerlerinde verebiliyor hem de zaten bir kameranın 15 fstop vermesi teorik olarak bile mümkün değil. Bana inanmiyorsaniz şuradan okuyun.

* 4K – 8K – 16K Tamam pikselleriniz fazla ama her bir pikselin kalitesinden de söz etseniz veya sıkıştırma algoritmanızdan, saniyedeki veri hızınızdan, algılayıcı boyunuzdan, mercek diye koyduğunuz plastik parçasından? Cep telefonunuz bile 4K çekiyor olabilir ama bu onun “sadece” HD çeken bir Arri Alexa’dan daha iyi olduğunu göstermiyor ne yazık ki : ) Aynı şey megapiksel hesabı için de geçerli elbette.

* 1:1.000.000 Kontrast: Buna da özel bir ödül verilmeli. Ekran üreticileri bu hesabı nasıl yapıyor tahmin edin: Çok karanlık bir görüntü oluşturup buradan siyahı alıyorlar, sonra çok aydınlık “ayrı” bir görüntü oluşturup bundan en beyazı alıyorlar. Sonra da bu iki ayrı değeri oranlayıp başlıktaki saçma kontrast değerini ortaya atıyorlar. Buna da “dinamik kontrast” diyorlar. Evet anahtar kelime “dinamik”. Şu anda sadece OLED ekranlar bu değerleri gerçekten yakalayabiliyor. LCD’lerin hepsi için bu büyük bir kandırmaca.

* 16.7 Milyon Renk: Bu da kötü matematiğe bir örnek. RGB kanallarının her biri için 8 er bit yani 2 üzeri 8=256 (Yani 256 farklı değer), bunları da çarpalım! Hop 16.7 milyon renk! Ekrandaki her piksel başka renkte bile olsa HD de 2 milyon 4K da 8 milyon renk elde edebilirken şu 16.7 milyonu (Tam olarak 16.777.216 fakat iddia o kadar yalan ki yuvarlarken 77,216 rengi de bir tarafa atabiliyorlar : ) bir açıklasak! Ayrıca bit derinliği=gamut değildir!

Sonuç: Tamamen yararsız bir ifade şekli.

* 1 Milyar Renk: Yukarıdakinin aynısı 10 bit olarak hesaplayın

* 10 – 12 bit Derinlik! Bit derinliğini tam olarak anlamadıysanız yüksek olanın iyi olduğuna yemin edebilirsiniz oysa durum bu değil. “Yüksek bit daha fazla renk içerecek” diye bir kural yok. İşte şu da ispatı.

* 4 Milyon ISO: Her biri basket topu kadar tanecik ve 4 fstop dinamik aralıkla 4 milyon ISO! Tepe tepe kullanın.

Kısaca teknik bir alet alacaksanız neye nasıl bakacağınızı bilmeniz gerek. Aksi takdirde yanlış değerlere bakıp, yanlış sonuçlara varıp, yanlış kararlar vermeniz çok olası. Tabi, yanlış sonuçlara varıp tesadüfen doğru tercihi yapma ihtimaliniz de var : )

Canon 1DX MK II

6571880879Çıktı çıkacak derken Canon sonunda “amiral gemisi” sayılan kamerasını duyurdu. 5999 USD’lik fiyatıyla bu yeni 1 serisi kamera saniyede 14 kare (Live View seçeneğinde 16 fps) RAW fotoğraf çekebiliyor. 170 karelik bir kumbara (buffer) dolana dek bu hızlı çekimi sürdürebiliyorsunuz (yaklaşık 15 sn)

Bu yüksek hıza ulaşabilmek icin Canon Nikon’dan her zamanki gibi daha cesur davranıyor ve hem eski CF bellekleri hem de CFast adı verilen yeni bellekleri kullanıyor.

4K DCI çözünürlüğünde 60 kare/sn video çekebilen 1DX MK II bu seçenekte M-Jpeg sıkıştırma kullanıyor. 1080p’de ise bildiğimiz h264 codec kullanıyor ve 120 kare/sn ye kadar çıkabiliyor. 4K okuyabilmek ve yazabilmek için CFast kart kullanmak zorundasınız.

409600 ISO’ya kadar çıkabilen 20 MP’lik algılayıcının dinamik aralığı ile ilgili bir bilgi henüz yok. Böyle bir bilginin olmaması Canon’un hala Sony algılayıcıları yakalayamadığını gösteriyor olmalı.

Yine de “gerçek” 4K (3840*2160 değil 4096*2160) kullanması; bu isi 60 kare/sn hızında yapması ve dual pixel adı verilen otomatik netlik sistemini desteklemesi video alanında Canon’un lider konumunu sürdürdüğünü gösteriyor. Ne var ki HDMI kapısından sadece 1080p çıktı vermesi bu kameranın video öncelikli olmadığını da gösteriyor.

Böylece daha çok bir spor muhabiri ve haberci kamerası olan 1DX MK II yakında duyurulacak 5D MK IV’ün de nasıl bir kamera olacağını az çok belli etmiş oluyor.

Bekliyoruz.

 

Atomos Ninja Assasin

27 08 20151440673608ninja-assassin-clipped-A7s-Modified-V2

HDSLR’lar gelişirken bir h264 sorunu ile karşi karşiya kaldık. Genelde bu kameralar h264 adı verilen video sıkıştırma yöntemini (codec) kullanıyordu.

Bu sıkıştırma yöntemi video izlemek için çok yeterli olsa da bir yerlerde yayınlanacak ve dolayısıyla kurgulanacak ve düzenlenecek görüntü üretimi için uygun değildi. Bu durumu düzeltmek için dışarıdan kayıtçılar (external recorders) ortaya çıktı. Bunların en bilinenleri Atomos firmasının ürünleri.

Geçen haftalarda Atomos Ninja Assasin ile oynama fırsatı bulduğumu bir önceki yazıda paylaşmıştım. Esasen ben bu dışarıdan kayıtçılara pek sıcak bakmıyorum. Bu tür aletler kamerayı hantallaştırıyor, iş akışını karmaşık hale getiriyor ve ne kadar faydalı oldukları da çok şüpheli.

Yine de Atomos Ninja Assasin ilgimi çekiyordu zira 1295 USD fiyatla 7 inch boyunda 1920*1080 bir ekrana sahip olabilmek bile iyi bir şey diye düşünüyordum.

Öncelikle olumsuzluklardan başlayayım: Aletin kutusundan pil çıkmıyor. Gerci Atomos Sony’nin NP-F serisi pilleri kullanıyor ve bunlar epey yaygın olarak bulunabiliyor. Yine de fiyatın içinde pil ve şarj aleti olmadığını dikkate almak gerek. Ayrıca kutudan HDMI kablosu da çıkmıyor ve tabi SSD disk de. Yani 1295 dolar sadece başlangıç fiyatınız. Buna 100 USD piller için 200 USD de orta boy bir SSD için eklemeniz gerekebilir. Yaklaşık 50 dolar da kameranın hot shoe bağlantısını kullanacak bir tutucuya vereceksiniz. Böylece gerçek maliyetiniz 1650 USD civarına gelecektir.

Assasin sadece HDMI üzerinden kayıt yapan bir sistem. Alet epey küçük ve kullanışlı. Çok ağır değil. Herhangi bir SSD’yi takıp kayıt yapmaya başlamadan önce bir yazılım güncellemesi yapmanız gerekebilir ama o da çok zor değil böyle bir aleti alan biri için.

Aleti herhangi bir HDSLR’a bağladığınızda ekranda görüntü beliriyor ve dokunarak kayıt ayarlarını, ekranda olmasını istediğiniz göstergeleri (focus ve pozlama destekleri, profil ayarlari, LUT vs) değiştirebiliyorsunuz. Ayrıca playback ve hatta basit kurgu yapmak da mümkün.

IPS teknolojisini kullanan ekran keskin ve renkleri düzgün. Dokunmatik özelliği başarılı. Tabi parlaklık dışarıda çekim yaparken asla yeterli değil ve mutlaka bir siperlik lazım (Bütçeye 30 dolar daha yazın : )

Aletin bir diğer olumsuz yönü hızı: Açılması 10 sn kadar sürüyor. Ayrıca playback ve kayıt seçenekleri arasında gidip gelirken de 8-10 sn. kadar beklemek zorundasınız. Özellikle pilden tasarruf etmek isterseniz sürekli açıp kapamalar sırasında bu bekleyişler gayet sinir bozucu olabiliyor.

Assasin HDMI’dan gelen veriyi ProRes veya Avid DnxHD olarak çeşitli sıkıştırma oranlarıyla kaydedebiliyor. Elinizdeki SSD diskin hızına ve tabi kameranıza göre 4K çözünürlüğe ve HD’de 120 fps’e kadar 10 bit kayıt imkanı var. RAW video kaydı bu modelde yok. Onun için SDI üzerinden çalışan üst modellere bakmalısınız.

Peki gelelim can alıcı soruya: Bu alete kayıt yapmak görüntü kalitesi açısından manalı bir fayda sağlıyor mu?

Kısa cevap hayır ama yine de bu Assasin bir işe yaramaz anlamına gelmiyor. Yaptığım karşılaştırmalarda görüntü kalitesindeki fark çok çok küçüktü (örneğin kameranın kaydında gökyüzünde var olan hafif bir sıkıştırma bloklanması (mosquito noise deniyor) Assasin’deki kayıtta yoktu). Yani elinizdeki HDSLR 8 bit 4:2:2 çıktı veriyorsa bunu Prores veya DnxHD olarak kaydetmek size büyük bir avantaj sağlamıyor ama yine de sonuçta kurgu için daha kolay işlenebilir ve daha az sıkıştırılmış dosyalar elde etmenizi sağlıyor. Belki kayıt 4:2:2 olduğu için key işlemlerinde ufak bir avantaj da sağlayabilir. Renk düzenlemede de aynı şekilde küçük bir avantajı olabilir ama bunlar söz etmeye bile değmeyecek avantajlar.

Ancak GH4 gibi 4K ve 10 bit çıktı veren bir kameranız varsa o zaman Atomos çok daha önemli hale gelebilir. Ne yazık ki benim elimdeki kameralar HD ve 8 bit çıktı veriyordu (Nikon D750 ve 5D MK III)

Bunların ötesinde başta dediğim gibi sadece kamera üstü bir ekran olarak bile Assasin fena bir alışveriş değil (Small HD’nin benzer ekranları daha pahalı zira). Kayıt yapabilmesi de bir artı tabi ki. Aletin işçiliği orta düzeyde, düğmeler biraz takir tukur ama belki öyle olması daha iyi.

Nikon, Canon ve Sony kameralar Assasin ile konuşabiliyor: Yani kamerada kayda bastığınızda Assasin de otomatik olarak kayda giriyor ve timecode verisini kameradan alıyor. Ne yazık ki dosya isimlerini almıyor bu yuzden o konuda sizin bir şey yapmanız gerek.

Özetle bir ekran ve yedekleme ünitesi olarak bile Assasin bu tür bir alete bütçesi olanlar için veya özellikle GH4 gibi 10 bit çıkış verebilen kamera sahipleri için düşünülebilir bir cihaz. Yine de biraz daha para biriktirip bir üst modeli (Shogun) almakta yarar olabilir. özellikle HDMI 2.0’ın yükseldiği bir dönemde HDMI 1.4b ile çalışan bir alete yatırım yapmak ileride üzücü olabilir.

Nikon D750 ve Atomos Ninja Assasin’le Bir Kaç Gün

_DSC5050

Yıllardır Canon sistemine gömülmüş biriyim. Bunun nedeni herhangi bir gönül bağı veya bir sistemin diğerinden kesin olarak üstün oluşu değil biraz tesadüf, biraz da Canon’un video konusunda daha atak olmasıydı.

Geçen haftaya kadar elime bir Nikon almışlığım da yoktu. Nikon Türkiye’den “D750 dener misiniz?” sorusu gelince ilk söylediğim “Nikon’a geçemem” oldu : )

Gerçekten de Nikon’a geçmem zor. Boğazıma kadar Canon merceğe yatırım yapmışken sistem değiştirmem ekonomik olarak saçma olurdu fakat bu olumsuz cevaba rağmen Nikon Türkiye’den sevgili eski öğrencim Deniz Gogercin pes etmedi ve bana D750 ve Atomos Ninja Assasin kayıtçı yolladı. Tabi ilmi testlerle ilgilenmediğimi biliyorsunuz. Bunlara webde çok kolay ulaşabilirsiniz. Genel deneyimlerimi paylaşacağım.

Öncelikle Nikon D750 Canon 5D MK III’e doğrudan rakip olarak düşünülmüş bir kamera. 2.5 yıl daha yeni bir kamera olduğu ve Sony’nin ürettiği 24 MP’lik tam boy (APS) bir algılayıcı kullandığı için bir avantajı var. Ayrıca D750 5D MK III’ten çok daha ucuz (1700 USD vs 2400 USD)

Temel olarak Nikon daha hafif (%20), daha küçük (%10), daha yüksek çözünürlüklü ekranı dönebiliyor, 1080’de 60 fps’e çıkabiliyor ve özellikle fotoğrafta dinamik aralığı 5D MK III’ten çok daha iyi, yüksek ASA’da gürültü seviyesi daha düşük ve 2014 üretimi bir kameraya yakışacak şekilde kendi üzerinde WiFi var. Zaten bunlara bile bakınca arada bir rekabet pek kalmıyor. Kısaca çok daha yeni bir kamera olan D750, sadece Sony’nin harika algılayıcısı sayesinde bile 5D MK III’ü fena halde dövüyor!

Canon severler buna itiraz edebilirler çünkü bu bir noktada adil bir karşılaştırma değil: Sonuçta 2016’da 5D MK 4 bekleniyor. O zaman durum elbette değişebilir ve her ne kadar Canon derin bir kış uykusunda gibi görünse de sonuçta bir gün bir şeyler yapmak zorunda kalacaklar!

Ayrıca yukarı anlattıklarıma rağmen Magic Lantern ekibi sayesinde şu anda bile 5D MK III piyasadaki en benzersiz kamera olmayı sürdürüyor. Zira o fiyata 1920*1080 14 bit RAW video çekebilen bir kamera yok. Öte yandan Magic Lantern’i bir hack kabul edersek (ki etmeliyiz) bunun pek bir anlamı da yok. Yüzbinlerce kullanıcı için Magic Lantern yüklemek ve kullanmak imkansız derecede karmaşık ve riskli görülen bir şey.

Nikon deneyimime gelirsek: Yılların Canon’cusu olarak alışmam çok uzun sürmedi (10 dakika). Kameranın gayet basit ve temiz bir tasarımı var. Zaten üç aşağı beş yukarı her şey aynı mantıkla çalışıyor. Önümüzdeki dönemde video meselesine daha fazla yükleneceği anlaşılan Nikon bazı akıllıca hamleler yapmış: örneğin video modu ile fotoğraf modu birbirinden tamamen ayrılmış. Yani video modundayken yaptığınız ayarlar (diyafram, örtücü vs) fotoğraf modunu etkilemiyor. Bu çok iyi bir karar zira iki çekim türü farklı ayarlar gerektirir. Ayrıca kameranın kendi ayarları içine “Flat” bir profil eklenmiş. Video için bu da gayet yararlı. Gördüğüm kadarıyla Nikon’un rolling shutter sorunu Canon’dan daha az. Video biraz soft ama bu biraz flat profilden biraz da 24 MP lik algılayıcıdan HD görüntü üretmekten kaynaklı ve aynı sorun 5D MK III’te de var. 5D çıktığı günden bu yana keskin görüntü üretemiyor ne yazık ki.

Aletin video performansı “en az” 5D MK III kadar iyi (Magic Lantern dışında konuşuyorum) fakat beni asıl etkileyen fotoğraf performansı oldu. Yukarıdaki örnek karede görebileceğiniz gibi Sony’nin yeni kuşak algılayıcıları “ISO Bağımsız” olma eğilimindeler. Bu ne demek? Kabaca bir kareyi 100 ASA’da az pozlamakla 1600 ASA’da normal pozlamak arasında önemli bir fark olmuyor demek. Yukarıdaki gibi bir kareyi üretirken pozlamayı tünelin çıkışına göre yapabiliyorsunuz ve sonradan RAW veriyi düzenlerken karanlık bölgeleri 5 fstop açsanız bile gürültü (noise) ürkütücü derecede az oluyor.

Ölçümler Nikon D750’nin 100 ASA’da 14.5 fstop dinamik aralığa sahip olduğunu gösteriyor. 5D MK III için bu sayı 11.7. Yani aradaki fark çok büyük. Canon’un acilen kış uykusundan uyanması gerek!

Bunlar dışında 1080’de 60 fps yapabilmek elbette bir avantaj. Her ne kadar 60 fps slow motion için yeterli olmasa da yine de Canon’un 720p deki 60 karesinden iyi olduğu kesin.

Özetle Nikon D750 hem video hem fotoğraf için göz kırpmadan alınabilecek çok mantıklı ve çok iyi bir kamera. Yazının başında dediğim gibi benim artık Nikon’a geçmem manalı değil ama yeni başlasam ciddi şekilde cazip olurdu.

PS: Nikon aynı zamanda Atomos Ninja Assasin ile konuşabiliyor ancak buna bir sonraki yazıda değineceğim. Bu yıl Birdman saçmalığından sonra yazılar azalmıştı. Yeni yılda arayı kapatabilmeyi umuyorum!

Herkese iyi seneler.

Phantom 3 ile 7 saat

Son bir aydır çeşitli yolculuklara yeni oyuncak DJI Phantom 3 Pro ile çıktım.

Özellikle tekneden kalkış yapmak konusunda epey tedirgindim. Ne yazık ki web forumlarında inanilmaz bir bilgi kirliliği var: ?Suyun üzerinde uçmayın düşersiniz? konulu bir çok mesaj okudum. Sonunda cesaretimi toplayıp suyun üzerinde 3 saat kadar uçtum. Böylece toplam uçuş sürem 7 saat oldu.

Bu 7 saatin ardından lafa sondan başlarsam Phantom 3 muhteşem bir alet: Rüzgara direnci, sabitliği sağlayan gimbal, kullanım kolaylığı, sinyal erişimi?¦ hepsi çok çok iyi. Bütün bunların ötesinde size yepyeni bir perspektif sunuyor. Dünyaya yukarıdan bakmakta yarar var böylece aslında ne kadar önemsiz olduğumuzu hatırlayabiliriz.

Aletin bence tek zayıf noktası var: Kamera : )

Boyutuna göre kamera da esasen ?kötü? değil fakat ne yazık ki sıkıştırması çok kötü: 60 Mbit lik bir 4K görüntü elbette bir RED??le Alexa ile aynı olamıyor. Özellikle yoğun detay içeren tarla, orman, çim vs gibi şeyleri çekerken sıkıştırmadan sorumlu görüntü işlemcisi fena çuvallıyor.

Buna karşılık kameranın merceği ve çözünürlüğü çok iyi. Sıkıştırmadan doğan kayıp olmasa boyutuna göre harika bir kamera diyebiliriz. Gopro??dan çok daha iyi olduğu kesin tabi.

Bir başka küçük eleştiri noktası da kamerayı tilt yapan kontrolün ne yazık ki yeterince hassas olmaması (ya da fazla hassas mı desem?). Kumandanın sol önünde küçük bir bilezik var. Onu çevirerek kameraya tilt yaptırıyorsunuz. Ne yazık ki bu bileziğin hızı yazılımdan ayarlansa da dururken ve kalkarken çok sert hareket ediyor (oysa 3 dolarlık bir devre ile bu çok kolay engellenebilirdi). Bu tür durumlarda aynı anda hem drone u kullanıp hem de tilt le boğuşmak kolay değil.

Benzer bir durum pan (Yaw) yaparken kullandığınız kumanda kolu için de geçerli. DJI??in Apple uygulamasından kolların hassaslığını azaltmak mümkün ama en düşük hassasiyette bile küçük bir hareketiniz drone u aniden döndürmeye yetiyor. Bu yüzden Phantom??la bir şeyin etrafında dönmek ciddi konsantrasyon istiyor (imkansız değil ama bayağı uğraşmanız gerek). Gerçi çok yakında yeni bir firmware ile bu tür hareketler otomatik hale gelecek ama yine de bu basit sorunlar aslında yazılım ve donanım düzeyinde çok kolay çözülebilirdi.

Bir kaç deneme sonunda 4K çözünürlüğünde Log ve 25 fps çekmeye karar verdim. En makul seçenek o gibi geldi. Yukarıdaki video o şekilde çekildi. 4K ilk geldiğinde gereksiz buluyordum ancak kabul etmek gerek 4K iyi bir şey. Özellikle hava çekimi gibi detay içeren karelerde etkileyici görünüyor. Bundan sonra sadece HD çeken bir kamera alınmaz.

Fotoğraf çekiminde Phantom 3 ne yazık ki başarılı değil. Bu tabi yıllardır 5D türevlerine alışmış biri için normal.

Blackmagic??in Phantom türü dronelar için bir kamera çıkarması bekleniyor. RAW çekebilen küçük bir kamera ile hayatlarımız daha harika olabilir.

Hızlı notlar:

* En az iki pile ihtiyaç var. Hatta 3 daha iyi olurdu.
* Gümrüklerde ve uçakta şimdilik kimse bir şey sormadı. Ancak bataryayı kabine almanız gerekiyor.
* ?Compass? denilen pusula ayarı sanıldığı kadar sık yapılmasa da oluyor. İtalya??da yapılmış bir ayarla Bodrum??da günlerce uçtum bir şey olmadı.
* Sinyali kaybetme sınırı çok değişken. Bir yerde 1.2 Km de kaybettim, başka bir yerde 3 KM??de. Sözü edilen 5-6 KM leri zorlamadım. Her sinyal kaybında tabi büyük gerginlik yaşadım ama 3 dklık sessizlikten sonra Phantom kendisi geri gelmeyi becerdi. Tabi su üstünde bu sorun olurdu. Özellikle tekne hareket halindeyse Phantom ilk kalktiği yere dönüyor. O yüzden suda çok uzaklaşmadım.
* Alete çok iyi hakim olduğunuza emin olmadan ve Atti mode deneyiminiz olmadan uçmamanızı öneririm. Özellikle iniş ve kalkışlar en riskli durumlar. Hele de tekne gibi her yeri iplerle dolu bir yerden kalkış ve iniş yapıyorsanız.
* Pervanelerin balansını yapmak gerekiyor.
* Mutlaka bir ND veya polarize filtre kullanmak gerekiyor.
* Güneşte Ipad??in ekranından bir şey görmek imkansız. Mutlaka bir güneşlik lazım.

Kendin Çek!

Profilo Yilbasi “Annem” from ilker canikligil on Vimeo.

Kamera / Yön. / Kurgu / Renk: İlker Canikligil
Yapımcı / Compositing: Altan Sebuktekin (Mama Film)

5D MK III @50 fps H264 / Zeiss CP2 Set / Focus One Pro / Adobe Premiere CC / After Effects CC / Davinci Resolve 11 Lite / Magic Lantern /Samsung Galaxy Tab 8.4 / DSLR Controller / Dedo Dlight / Sennheiser MKE600 / Juicedlink

Küçük kameraları, küçük ekipleri ve kendim çekmeyi gittikçe daha çok seviyorum.

Bu çekimde ilk defa Zeiss CP.2 mercek setiyle çalıştım. Daha önce Canon??un cine merceklerini denemiştim. İkisi de iyi olmakla birlikte galiba Canon??u tercih ederim: Biraz daha hızlılar ve mercek verisini kameraya geçiriyorlar. Fakat kiralama için bulunmuyorlar ne yazık ki.

RED Dragon Carbon

A001_C012_0805IL

Epeydir RED??le ve Alexa ile ilgilenmiyordum. Süper gelişmiş ülkemizde 130 adet Alexa olması ve buna karşılık birbirinden kötü işlerin ekranları kaplamasını açıklamak zor elbette. Sözün özü kameralara olan eski ilgimi kaybettiğimi zaten bu blogu hala izleyenler biliyor.

Geçen hafta sevgili Yasin (Dijitalist) ?RED Dragon Carbon geldi bir bakın? deyip yollayınca RED neler yapmış diyerek kutuyu açtım. Yine eski öğrencim Savaş??ın yardımıyla tek bir gece çıkabildik kamerayla.

Yeni algılayıcı Dragon??un hoşuma giden bazı özellikleri var. Yıllardır olması gerektiğini söylediğim şeyi sonunda RED tam olmasa da ucundan yapmış: Dragon algılayıcı Super 35 mm boyutlarında değil daha büyük (30 mm*15 mm). Böylece FF fotoğraf merceklerini de 1.17 gibi düşük bir çarpanla kullanabiliyor. Ben de zaten denemeleri Canon L serisi merceklerle yaptım. Yukarıdaki kare 17 TS ile 6k FF modunda çekildi örneğin. Algılayıcıyı bir çok değişik şekilde ve hızda kullanmak mümkün. Hatta kendi kafanıza göre bir algılayıcı boyu bile üretebiliyorsunuz!

Bu yeni algılayıcı 6K olduğunu iddia etse de (19 MP) yıllardır 22 MP lik bir algılayıcının ürettiği sonuçlara bakan biri olarak bunun gerçek 6K gibi görünmediği söyleyebilirim. RED??in daha önceki kameraları da 4K olduklarını iddia etseler de aslinda 4K gibi görünmüyorlardı (şimdi bana hemen saldırmadan önce webde biraz Nyquist, Bayer falan okursanız ne dediğimi anlarsınız diye umuyorum). Yine de 6K en azından teorik olarak elde bulunmasında zarar olmayan bir şey diyelim.

Kameranın düşük ışık özelliği iyi. 2000 ASA??da kullanılabilir sonuçlar veriyor. Dinamik aralığın 16.5 fstop olduğu iddia ediliyor. Bunu deneyecek bir ortam yoktu ama her durumda eskisinden daha iyi bir dinamik aralığa sahip olması zaten beklenen bir şey.

Eski sürümlerde en saçma bulduğum özellik olan fan sesi giderilmiş, eskisi gibi değil. 6K??da 100 kare (teoride zira Dijitalist??ten aldığım disklerle 89 kareyi aşamadım) yapabiliyor. Bunlar tabi hoş. Kameranın bence en güzel özelliği ise carbon fiber den üretilmiş olması. Jannard daha önce David Fincher??in talebi üzerine Social Network??un kürek yarışı sahnesi için carbon fiber bir RED yapmıştı fakat bu ilk defa ticari olarak satışa çıkıyor. Tabi ki bu pahalı malzeme kamerayı ciddi şekilde hafifletmiş. Elde çekim için çok iyi bir kamera Dragon.

Bunun dışında tabi ki klasik RED sorunları devam ediyor: Sistem genel olarak biraz yavaş. Menü sistemi bence tuhaf, REDVolt aküler çok çabuk bitiyor. LCD ekranın dokunmatik özelliği hala iphone gibi değil vs. Tasarım olarak bir kutuya benzese de (eşim görünce bu ne çirkin kamera deyiverdi!) ben Alexa??ya göre daha çok seviyorum. Elde tutması ve operasyonu daha kolay.

Sonuç olarak ilmi olmayan bu kısa deneme sonunda RED Dragon Carbon bence bugüne kadar yapılmış en iyi profesyonel kameralardan biri. Ülkemizde ezici üstünlüğe sahip olsa da Alexa??ya göre bir çok durumda tercih edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıntılı bilgi ve kiralama için Dijitalist??i arayabilir ya da herkes gibi Alexa türküleri söyleyebilirsiniz.

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube