Tag Archive for 'yönetmenlik'

Atölye Filmleri: Bulmaca


Bulmaca / Crosswords from istanbul film akademi on Vimeo.

Kasım atölyesinin filmleri gecikerek de olsa bitti. Bu seride yine 4 film var: Atölyenin eski oyuncularından Gülşah Büktür ve ilk filmiyle Erdal Uzunoğlu??nun oynadığı psikolojik gerilim türünde yukarıda gördüğünüz Bulmaca, Miray Akovalıgil??in oyunculuğu ile komedi türünde Zarf, ve iki ağır drama: Esra Gür??ün oynadığı Yalnız ve Neşe Loc??un yine Erdal Uzunoğlu ile yer aldığı Çürük Elma.

Gülşah Büktür ve Moni Nafeie dışındaki bütün oyuncu ve yönetmenlerimizin ilk filmleriydi bunlar.

Benim bu serideki favorim ?Bulmaca? ama diğerleri de iyi tabi. Bütün katılımcıları ve ülke çapında yarışmayla belirlediğimiz senaristleri tebrik ediyorum.

Yeni atölye 5 Şubat??ta başlıyor. Ayrıntılı bilgi şurada.

Kısa Film: Yumurta / The Egg

Yumurta / The Egg from istanbul film akademi on Vimeo.

İstanbul Film Akademi’de mayıs ayında başlayan film yönetmenlik atölyemizin ikinci filmini yukarıdan izleyebilirsiniz. Her zamanki gibi oyuncularımız Gulsah ve Emre’ye teşekkürler. Filmin yönetmenleri Naz Timur, Bulut Çavaş ve Öykü Özgen’i de kutluyorum, çok iyi çalıştılar. Atölyede ışığa, renge pek bakmayıp bir filmin yönetilmesinden söz etmeyi daha fazla önemsiyordum ama bu defa görsel olarak daha çekici olmasını tercih ettik.

Filmi 5d MK III ile h264 olarak çektik. Hiç bir profesyonel sinema ışığı kullanmadık ve bütün film 6 saatte çekildi. Daha önce de yazdigim gibi  atölyede belli kısıtlamalarımız var: Bir kadın, bir erkek, bir ev ve en fazla 3 dakikalık öyküler olmak zorundalar. Bu durum önceleri katılımcıları zorlasa da aslında bu tür kısıtlamaların çok yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bu defa senaryoları da ulusal bir yarışma ile seçtik. Senaryonun sahibi Fidel Yokuş’u de tebrik etmek gerek. Gerçi yönetmenler senaryosunu biraz değiştirdiler ama bu da gayet normal.

Film için önemli ekipmanlardan biri de Edelkrone‘nin sağladığı Slider Plus v2 idi. Bir süredir zaten aleti kurcalıyordum ilk defa bir filmde kullanma şansı oldu. Action ve Target modülleriyle birlikte gelen slider filmde de göreceğiniz gibi son derece başarılı. Kullanımı konusunda uzun bir inceleme yazsam biliyorum ki sevgili Kadir ben yazana kadar yeni bir sürüm çıkaracak : ) O yüzden çok detayina girmiyorum ancak özellikle yukarıdaki gibi gerilla prodüksiyonlar için çok hayati bir unsur Slider Pro.

Filmin renklerini yine DaVinci’de yaptik. Ses miksini Otomat’ta Murat Çelikkol, müziğini de Emre Aypar yaptı. Yapımcımız Veysi’ye ve katılan herkese de teşekkür ederim. Uzun süredir kısa filmden uzak kalmıştım. Yeniden sahalara dönmek güzel : )

HitchcockHitchcock

Hitchcock 11Sinemayla ilgili tek kitap okuma şansım olsa hiç düşünmeden “Hitchcock Truffaut”  yu seçerdim.

Tabi Hitchcock özellikle sinema tv akademilerinde pek tutulan konulardandır. Teorisyen taifesi dönüp dönüp Hicthcock’u “okurlar”. Fakat benim Hitchcock sevgimin bunlarla ilgisi yok. Hitchcock bütün bu akademik okumaların ötesinde “filmcilik mekaniği” (neyi, nasil, nereden, hangi mercekle çekeriz ve bunlar sonunda nasıl bir etki elde ederiz?) için temel kaynak sayılabilir.

Henüz 20 yaşındayken kitabı okumuş ve vurulmuştum. Film yönetmenliği denen mesleğin gerçekte ne olması gerektiğini bu kadar net ortaya koyan başka kimse olduğunu sanmıyorum.

Bu sıralar Hitchcock’la ilgili bir de sinema filmi var gösterimde. Ne yazık ki çok iyi bir film değil ama yine de görmek eğlenceli. Özellikle Psycho’yu yapmak için para bulamamış olması ve evini ipotek ettirip filmi finanse etmesi bize aslında yönetmenlerin daima yalnız insanlar olduğunu bir defa daha gösteriyor.

Anthony Hopkins’i Hitchcock olarak izlemek güzel. Ne yazık ki dediğim gibi film Hitchcock gibi bir dehayi anlatmak için fazla sıradan ama yine de Amerikan sinemasının tuhaf yapısını ve Hitchcock’un çalışma şeklini göstermesi açısından da ilginç.

Reklam YönetmenliğiReklam Yönetmenliği

Sık sık benden daha genç insanlar “Nasıl reklam yönetmeni oluruz?” sorusuyla gelirler. Bu sorunun bende iki cevabi var. Birincisi kısa olan: “Bilmiyorum.”

İkincisi çok daha uzun ve sonucunda aradığınız cevabi tam olarak bulabileceğiniz de şüpheli. Yine de bu yazıyı okuyacaksanız bu meseleyle gerçekten ilgilisiniz demektir.

Reklam yönetmeni olmanın birinci şartı bu tür blog yazıları yazmamaktır. Bu hem şaka, hem değil zira reklam yönetmenliği dışarıya kapalı bir alandır ve bildiğim kadarıyla hiç bir reklam yönetmeni bu konularda kimseye bir şey söylemez (hele de böyle kamuya açık ortamlarda). Reklam yönetmenliğine başlangıç da aynı şekilde bir muammadır çünkü bir reklam filmine yönetmen olarak seçilebilmek için daha önce reklam (lar) çekmiş olmanız gerekir! Tabi buradaki saçmalık gayet açık. Durum sadece bu olsaydı etrafta hiç reklam yönetmeni olmazdı. Oysa bir sürü insan reklam yönetmenliği yapıyor. Bu insanlar analarının karnından reklam filmi çekerek doğmadıklarına göre bu işte bir terslik olmalı!

Continue reading ‘Reklam YönetmenliğiReklam Yönetmenliği

Reklamda Oyuncuları Güldürme SendromuReklamda Oyuncuları Güldürme Sendromu

Yukarıdaki film epeydir nette dolanıyor. Bence çok iyi bir reklam filmi. Hem fikir iyi, hem uygulama.

Reklamdaki annenin yüz ifadesi (27. saniye) benim için özellikle önemli. Nedeni de şu: Türk reklam sektöründe çok sık karşılaşılan bir durum vardır. Bir plan çekersiniz ve sizce her şey yolundadır. Fakat yapımcınız veya reji asistanı ajans müşteri masasından size doğru seğirtir. Bu isteksiz geliş genelde hayırlı bir haber yok demektir ve büyük olasılıkla şu yorumla sonuçlanır: “Biraz daha gülümseme…”

Siz de çaresiz oyunculara şöyle dersiniz: “Evet güzeldi, bir kere daha alıyoruz, gülümseyerek lütfen!”

Bazı filmler için bu istek yerinde olsa da ben genelde ölçünün fena halde kaçtığını düşünüyorum. Neden oyuncular sürekli gülümsesin? Böyle bir hayat mı var? Ayrıca yerli yersiz sürekli gülümseyen biri hayatımızda olsa epey gıcık olmaz mıydık? İste yukarıdaki filmde anne gülmüyor (aslında filmde kimse gülmüyor üstelik gülmelerini gerektirecek bir durum da fazlasıyla var) ve bu bence çok doğru bir reji kararı.

Bu film Türkiye’de çekilse mutlaka şöyle biterdi: “Baba düğmeye basar. Anne ile birbirlerine bakıp gülümserler. Sonra çocukla beraber (çocuk kaskı çıkarmıştır) hep birlikte arabanın içinde şarkı söyleyerek ilerlerler ve neşeyle gülerler.”

Fikir yeterince güçlüyse oyuncular ağlasa bile seyirciler gülümser. Fikriniz yoksa oyuncuların hepsi pişmiş kelle gibi sırıtsa da bir şeye yaramaz.

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube