Archive for the 'teknik' Category

Page 4 of 14

EOS 6D

Canon Nikon’un D600’üne beklediğimden çabuk cevap verdi. Yeni Canon 6D aslında beklediğimiz gibi kırpılmış bir 5D Mk III ama bazı ustunlukleri de var.

Yıllardır neden kameranın içinde wifi+GPS yok deyip duruyordum sonunda koymuşlar. Buna karşılık 6D’nin çözünürlüğü (20mp), netlik sistemi (11 nokta), vizoru (%97), saniyedeki çekim hızı (4.5 fps) Mark III’ten biraz daha kotu ama video ozellikleri 5D MK III ile aynı. Buna karşılık kameranın beklenen fiyatı 2100 USD. Böylece biz 5D MK III sahipleri önümüzdeki ayları neden Canon’a 1000 doları aşan bir katkı yaptığımızı düsünerek geçirebiliriz : )

Demek ki yeni oyun sahası belli oldu: “Ucuza tam boy kamera savaşları” başlasın. Bir çok kullanıcı APS-C’nin yeterli ve kalıcı olduğunu ve yığınların hiç bir zaman tam boy algılayıcıya geçmeyecegini düşünüyordu. Görülen o ki bu düşünce doğru değilmiş. Aynı insana iki kere kamera iki kere mercek satma şansı varken neden bunu kullanmasınlar ki? Peki tam boy algılayıcı önemli mi? Bu konuyla ilgli uzun bir yazı yazmak gerek ama kısaca aslında hem evet hem hayır. Özellikle bazı amaçlar için tam boy iyi ama örneğin mucevher veya kus cekecekseniz hic gerek yok.

Lytro Hakkında

Gecenlerde Lytro ile oynayabildim. Sonda soyleyecegimi basta soyleyeyim: Bekledigim gibi Lytro koca bir şakadan başka bir şey degil. Bu haliyle “hiç bir işe yaramayacak” bir alet yapmayı becermişler. Yanlış anlaşılmasın arkasındaki teknoloji ilginc ama ürün gayet saçma.

Neresinden başlasam: Ekran kotu, alet takılıyor, dokunmatik ekran başarısız, cozunurluk çok kotu (1080*1080) ve cok fazla gurultu var, kamera iri, fotograflara sadece kendi yazılımlarında bakılabiliyor. Tabi en onemli soru su: Neden cektigim bir fotografi sonradan netlemek isteyeyim? Profesyonel bir fotografci icin bu cok onemli olabilir. Zira ozellikle haber, kus, spor vs cekerken netlik bas belasıdır. E iyi de zaten bu kamera profesyonellere yonelik degil. E o zaman amatorlere mi kalıyor? Amatorler neden sonradan netlik degistirmek istesin ki? En kotu ihtimalle iki kere daha cekerler.

Amac Iphone’un telefona yaptıgını fotografa yapmak demislerdi. Hic ama hic olmamis. Kisaca herhangi bir akıllı telefon kamerasından daha kotu bir kameraya 500 dolar vermek istiyorsanız hemen Lytro alınız : )

Nikon D600

Epeydir 2000 doların altına tam boy algılayıcılı bir kamera bekleniyordu. Henüz 2000’in altına gelmese de Nikon’un D600’u 24 Mp lik tam boy algılayıcısıyla simdilik en ucuz “tam boy” govde oluyor. D800’un kırpılmış hali gibi görünen alet tabi ki HD video da çekebiliyor ve alıştığımız gibi 25600 ASA’ya kadar destek veriyor. Aynı zamanda HDMI üzerinden uncompressed kayda izin veren D600 2100 USD’lik gövde fiyatıyla duyuruldu. Sıra Canon’da. Bir onceki yazıdaki Sony video kameradan da görülen o ki zamanla bütün kameralar “tam boy” algılayıcı kullanacaklar. Oysa 10 yıl önce dünyanın ilk 35 mm algılayıcı kamerası Canon 1Ds cıktıgında 8000 USD fiyata sahipti. 10 yılda yuzde 75 fiyat dususu fena degil! Ayrıntı surada.

Sony’den Yeni KameralarSony’den Yeni Kameralar

Sony arka arkaya yeni kameralar duyurdu. Bunların en önemlisi “dünyanın ilk tam boy algılayıcılı handycam kamerası” olarak duyurulan NEX-VG900. Böylece 35 mm fotoğraf mercekleri çarpan faktörü olmaksızın video için kullanılabilecek.

Kamerada iyi bir özellik var: Çarpanlı bir mercek taktığınızda alet otomatik olarak 24 mp lik algılayıcıyı kesiyor ve siz normalde göreceğiniz açıyı görüyorsunuz. Sonunda birisi bunu akıl etti. Bravo Sony. Aynı aletin VG30 adıyla APS-C modeli de var. VG900’un beklenen fiyatı 3300 USD.

Diger kamera (fotograf makinesi) A99 yine 24 MP’lik algılayıcıya sahip ve SLT teknolojisini kullanıyor (Hareketsiz geçirgen ayna). Ayrıca algılayıcı üzerinde Phase Detection Autofocus olduğu için kamera aynı anda iki focus sistemini kullanabiliyor. Böylece videoda netlik yapma problemlerini en aza indirmeyi iddia ediyor.

1920*1080’de 60 kare yapabilen kamera 25600 ASA’yi destekliyor.

Üçüncü alet ise sokak fotoğrafçılarına yönelik DCS RX 1. Bu kamerada 35 mm f2 sabit mercek bulunuyor.

Bütün bunlar güzel ama hala AVCHD ve 8 bit’ten kurtuluş yok. Herhalde 10 yıl sonra 8 bit konuşmuyor oluruz diye umuyorum.

5D Mark III ile Bir Kaç Gün Daha5D Mark III ile Bir Kaç Gün Daha

“Almam etmem” derken yine dayanamadım ve 5D MK III aldım. Tabi bu alımı kendime doğrulamam gerekiyordu : )

Geçen seferki test profesyonel bir ortamda değildi. Bu defa bir kaç günlük uzunca bir işte 3. kamera yaparak 5D MK III’u sahada test etme şansı buldum. Daha önce fark etmediğim bazı incelikler var.

** Movie ve Liveview seçeneklerinin ayrılmış olması ve video çekimi için ayrı tuş olması çok iyi. Eski 5D’de bu ciddi bir karmaşa yaratıyordu. Yani sonuç olarak 7D tarzı menu ve arayüz çok daha pratik olmuş. Hemen alışıyorsunuz.

** Çift hafıza kartı bazı durumlarda çok faydalı. Örneğin başkası için bir şey çektiğinizi düşünün. Kartlar gün sonunda gidecek ve geri geldiğinde formatlanmış olacak. Bu durumda arada kendiniz için çektiğiniz kareler daima sorun olur. İşte 5D MK III’ün ikinci kartı (SD) bu noktada çok işe yarıyor. İki kart arasında istediğiniz gibi aktarım da yapabiliyorsunuz (ister tek tek seçerek ister tam kopya şeklinde). Ne yazık ki SD kart yuvası CF kadar hızlı değil ve ALL-I (intraframe) codec kullanırsanız 10 saniyeden uzun bir şey çekemiyorsunuz (PS: Benim kullandigim SD kart 30 MB/sn imis. Teorik olarak calismasi gerekirdi ama nedense yetisememis)

** Yeni focus ve pozlama sistemleri gerçekten eskisinden çok daha iyi.

** LCD monitör (geçen sefer de söylediğim gibi) daha iyi ve büyük

** Yeni eklenen “Level” göstergesi özellikle video çekerken çok işe yarıyor.

** Quick Menu tuşu şaşılacak derecede pratik. Bu menu sayesinde örneğin hangi karta kayıt yaptığınızı anında değiştirebiliyorsunuz.

** Zoom özelliğini SET tuşuna bağlamak gerekiyor. Soldaki normal Zoom tuşu daha çok çekim sonrası izleme için düşünülmüş gibi. Tuşların fonksiyonlarını değiştirebilmek çok önemli. Benzer şekilde kendi menünüzü yaratmak da önemli.

** 50 fps çekebilmek hoş. Tabi bu özellik 7D’de zaten vardı ama 5 serisi için yeni bir deneyim. 100 fps olsa çok daha iyi olurdu : )

Gelelim eksilere:

** Histogram ekranda çok kötü bir yerde çıkıyor. Bu veri grafiği rahatça çekim yapabilmeyi sağlayacak şekilde üstte veya altta çıksa (Scarlett’teki gibi) iyi olurdu. Bu haliyle histogram ancak çekimden önce veya sonra açılabiliyor. Ayrıca zemini geçirgen de değil. Ciddi şekilde kompozisyonu engelliyor.

** Histogramın tek tuşla açılıp kapanabilmesi gerekirdi. Ne yazık ki bu yapılamıyor. Info tuşuyla sürekli boğuşmanız gerekiyor.

** Highlight alert seçeneği ancak çekimden sonra izleme yaparken çalışıyor. Oysa bunu çekimden önce görebilmek gerekirdi.

** Yüksek ASA durumu biraz karışık. Bazı durumlarda noise çok azken bazen çok olabiliyor. Mark II’ye göre daha iyi olduğu açık ama tabi doğru pozlamak şartıyla. Yani siz hem 6400 ASA’da çekip hem de 2 fstop az pozluyorsanız aslında 25600 ASA’da çekmiş oluyorsunuz. Bunu yapmamak gerekiyor!

Genel olarak MK III almaya değer mi sorusuna tekrar dönersek. Fiyat farkı son düşüşe rağmen (Amerika da 3300 dolara düştü) hala fazla. Fakat eğer profesyonel olarak bu işlerle ilgileniyorsanız iki kamera arasındaki küçük gibi görünen farklar aslında uzun vadede mutlaka kendini fazlasıyla öder diye düşünüyorum.

Bu arada Canon algılayıcılar DXOMark’ta her zamanki gibi Nikon karşısında dökülmeye devam ediyorlar. Bunun nedenini doğrusu merak ediyorum (Nikon’un algılayıcılarını çoğunlukla Sony yapıyor) ama bu saatten sonra muthiş bir buluş bile yapsalar Nikon’a geçmek çok düşük ihtimal benim için.

Yine de “en iyi algılayıcı bende olmalı” diyorsanız görünen o ki Nikon’lara bakmanız gerek.

EOS MEOS M

Yıllardır tartışılan “aynasız” kameralar sonunda tek tek çıkıyor. Yarın Canon’un Canon M adlı yeni (ve bu algılayıcı boyunda tarihinde ilk) aynasız kamerasını duyuracağı neredeyse kesinleşti.

Kamera 18 MP lik bir APS-C algılayıcı kullanıyor (EOS 7D, 60D, 650D gibi kameralarla aynı). EF-M mount kullanan kameranın 100-12800 ASA arasını doğrudan 25600 ASA’yı H1 seçeneği ile desteklemesi bekleniyor.

1920*1080 video da çekecek olan EOS M normal EF merceklerle de uyumlu olacakmış (bir adaptörle). Neden bu aynasız kameralara bu kadar merak vardır anlamış değilim. Evet ayna çok eski bir teknoloji ve tasarım açısından bir sürü sorun yaratıyor (hız, gürültü, netlik, mekanik vs vs)

Peki bütün bu sorunlara EOS M cevap olabilir mi?

Belki soruyu şöyle sormalı: Bu kameranın G1X’ten ne farkı var? G serisi yıllardır zaten aynasız : ) Eh G1X’in merceği değişebilir haline hoş geldiniz. Fiyat açıklanmamış ama bir tahminde bulunayim: 799 USD!

Görelim bakalım.

PS 23 Temmuz 2012: Fiyat tahminim BINGO! Ayrıntı şurada.

EOS 650DEOS 650D

Beklendiği üzere Canon EOS 650D’yi (Amerika’da T4i) duyurdu ve yine adet olduğu gibi bu giriş seviyesi model Canon’un en yeni teknolojilerini abilerinden önce içeriyor.

Bunların en önemlisi video kaydı sırasında kesintisiz otomatik netlik sağlaması. Bunu yapabilmek için SMT merceklere ihtiyaç duyuluyormuş! Neyse ki kameranın yanında gelen 18-135 mercek bu özelliğe (Step Motor Technology) sahip. Aslında bu teknoloji sadece focus işinin sessiz yapılmasını sağlıyor.

İlk defa bir Canon DSLR’da dokunmatik ekran görüyoruz. Bunun yanı sıra dönebilir LCD ekrana ve 18 MP lik algılayıcıya sahip olan kamera 25600 ISO’ya kadar çıkabiliyor ve Speedlite flaşlar için kendi içinde tetikleyici içeriyor.

EOS serisinin ilk kamerası EOS 650 1987’de çıkmıştı. Böylece yıllar sonra bu defa EOS 650D ile Canon alt sınıfı ele geçirmeye çalışıyor. Mercek dahil Amerika fiyatı 1100 USD.

Ayrıntı şurada.

Kara Büyü!Kara Büyü!

Son haftaların flas haberi Black Magic Design’in kamerası. Yine bir sürü mail geldi “Bunu duydun mu?” diye. Gonderenlere tesekkur ediyorum ne yazik ki ancak yazma firsatim oldu.

Blackmagic Design ilginc bir şirket. Daha önce yaptıklarıyla da ilgimi çekiyordu ancak bu kamera bugüne kadarki en iddali girişimleri denebilir.

Tabi kamerayı denemiş değilim ancak teoride çok iyi görünüyor. SSD disklere çekim yapması, özellikle RAW’un yanı sıra ProRes ve DNX HD çekmesi büyük avantaj. Iphone’a benzer dokunmatik ekranı RED’e kapak olacak gibi görünüyor. En şaşırtıcısı da fiyatı: 3000 doların altında kalabilmesi ve üstüne yanında Davinci Resolve’u hediye vermesi diğer üreticilere ciddi bir darbe olabilir gibi görünüyor… ama olacak mı onu birlikte göreceğiz.

Kameranın bence iki eksisi var: Birincisi 16 mm boyutlarına bir algılayıcıya sahip olması. EF merceklerle uyumlu ama 2.2 çarpanı var. Tabi aletin hafif ve küçük olması da bu sayede olabiliyor. İkincisi de 30 fps den yukarı çıkamaması. Ama yine de aşırı düşük fiyat bu kusurları unutturabilir.

Aletin 4K çekmeye çalışmamasını ayrıca takdir ediyorum. 4K gereksiz bir çaba bence şimdilik.

Aslında önümüzdeki yıllarda buna benzer başka kameralar da göreceğiz. Kamera yapmak eskisine göre kolaylaştı. İşlemci hızları arttı ve veriyolları ve medyalar da eskisinden hızlı. Artık kamera denen şey aslında bir algılayıcı ve bir işlemciden oluşan basit bir bilgisayardan başka bir şey değil. Hal böyle olunca herkesin kendi kamerasını yapması bile mümkün olabilir 5-10 yıl sonra.

Sonuç olarak Blackmagic bence bugüne kadar Sony, Canon, Panasonic’in ve RED’in tam olarak beceremediği bir şeyi becermiş gibi duruyor: Raw video çekebilen ucuz, hafif, kompakt ve uyumlu bir kamera üretmek!

Daha ötesi için kamerayı denememiz gerek. Ayrıntı şurada. Kamerayla ilgili tartışma forumda şurada. 

Canon 1DC ve C500Canon 1DC ve C500

Canon yine garip işler yapmaya devam ediyor!

Uzun süredir beklenen 4K HDSLR sonunda bugün duyurulmuş: EOS 1Dc aslında 1Dx e benziyor ancak CF karta 8 bit olarak 4:2:2 ve 4096*2960 piksellik Mjpeg codec kayıt yapıyor (Evet yine 8 bit!)

Alet HDMI üzerinden “clean” çıktı verecekmiş ama 8 bit olduğu iddia ediliyor. Bir başka yenilik de c500. Daha yeni ortaya çıkan c300’ün geliştirilmiş hali olan c500 SDI üzerinden RAW 4K çıktı verecekmiş.

Kısaca 4K savaşlarını hoş geldiniz! Bu ürünler kendileri çok önemli değil belki ama Canon’un bu işi (video) bırakmayacağını hatta iyice asılacağını gösteriyorlar.

4K’ya neden ihtiyacımız var şu anda ve kimler alır bu kameraları bilmiyorum ama 15.000 USD lik Amerika fiyatıyla 1Dx’i ben almayayım : ) “Geri kafalı” olduğum için daha uzun süre HD ile idare edebilirim diye düşünüyorum. Ayrıntı şurada ve blogun forumunda şurada. 

Canon G1XCanon G1X

Canon Türkiye Mark III’ten sonra bir de G1X yollamıştı. Açıkçası önce şunu söylemem gerek: Küçük fotoğraf makinelerinden nefret ediyorum. Özellikle Canon’un G serisi yıllardır hiç haz etmediğim bir sınıfı temsil eder.

Bu aletler beni o kadar heyecalandırmıyor ki iki haftadır bir türlü elim gitmedi kendisiyle oynamaya. Neden?

1 – Öncelikle bu aletlerde kesinlikle bir “shutter lag” var. Yani sizin düğmeye basmanızla fotoğrafın çekilmesi arasında bir zaman farkı oluyor. Bu bence zaten öldürücü bir hata. G1X’te bu durum aza indirgenmiş ama DSLR’lara alıştıysanız hala yavaş.

2 – Bu aletlerin sensörleri küçük oluyor (en azından son bir kaç yıla kadar) dolayısıyla düşük ışıkta çok fazla noise üretiyorlar ve alan derinlikleri fazla oluyor (G1X’te bu durum geçerli değil ve en ilgi çekici tarafı da bu zaten)

3 – Bu aletlerin mercekleri de genelde vasat oluyor doğal olarak. Son yıllarda micro 4:3 gibi formatlar çıktıkça daha iyi mercekler de görmeye başladık ama temel sorunlardan biri yine ortada: Yanınızda küçük, hafif bir kamera taşımak istiyorsunuz. Bu durumda bir de mercek seti taşıyıp ikide bir mercek mi değiştireceksiniz?

Bu genel girişten sonra Canon’un yeni G1X’inden biraz bahsedeyim. G1X Canon için bir dönüm noktası zira şirket tarihinde ilk defa küçük bir kameraya “neredeyse” APS-C boyutlarında (18.7 x 14mm) bir algılayıcı koyuyor. Böylece yeni G1X 1600 ASA’da bile temiz görüntü veriyor. Bu tabi hoş bir durum.

Canon mercek konusunda diğer üreticilerin yaptığını yapmamış. G1X’in merceği değişmiyor. Aletin üzerindeki 15.1 – 60.4 mm lik merceği (35 mm full frame kameralar için 28-112 mm ye denk geliyor) kullanmak zorundasınız. Bu karar aslında yanlış değil. Canon burada mercek değişmesine izin vermeyerek bir seçim yapmış ve bu anlaşılabilir. Üstelik mercekte çok iyi bir stabilizasyon da var.

Ne yazık ki merceğin en yakın netlik mesafesi yüksek. Bir yakın plan çekmek bile problem olabiliyor (macro moduna geçmeniz gerekiyor). Ayrıca merceğin diyaframi tele için 5.8 geniş için 2.8 ve bu değerler tabi yeterli değil. Her ne kadar bu durum 1600 ASA’da temiz bir resim üretebilmesiyle bir miktar önemini kaybetse de sonuç olarak bu değerler problemli.

Tabi bu sensör büyüklüğü nedeniyle kamera da biraz irileşmiş. Yani artık “küçük kamera” sınıfının sınırına gelmiş diyebiliriz.

Kısaca bence G1X le ilgili artılar ve eksiler söyle:

+ Büyük algılayıcı, 1600 ASA’da bile temiz görüntü
+ Birleşik mercek ve etkileyici IS performansı
+ 1080p full HD video
+ Gövde kalitesi iyi
+ LCD dönebiliyor ve başarılı

– AF performansı yavaşi shutter lag var
– Merceğin en yakın netlik mesafesi çok fazla
– Mercek yavaş (özellikle tele ucunda)
– Video sadece automatic modda çekilebiliyor
– Optik bakaç yetersiz.

Kısaca küçük bir kameraya ihtiyacınız varsa bu aslında en iyi seçeneklerden biri ama yine de ne yazık ki G1X heyecan verici bir kamera değil. Neden Canon gibi bir dev Apple’ın Iphone la yaptığı gibi bir devrim yapmaz ve cep kameralarına yeni bir yorum getirmez anlamıyorum.

Alet başarısız değil ama 500 USD’lik (Amerika) fiyatı da az değil. Açıkçası böyle bir kamera yerine giriş seviyesinde bir DSLR almak daha iyi bir seçim olabilir ama tabi pratiklik açısından G serisi avantajlı. 

En İyi Kamera Hangisi?En İyi Kamera Hangisi?

Her gün bu soruyu defalarca duyuyorum diyebilirim.

Tabi ki sorunun net bir cevabi yok. Sizin ihtiyacınız ve bütçeniz neyse onu bilmek gerek. Nikon D800 özellikle çok soruluyor. Kamerayı elime almış değilim ancak göze çarpan şöyle gariplikleri var:

* Video modunda 1.2 gibi garip bir çarpan var. Yani mercekleriniz yuzde 20 daralacak demektir.

* HDMI’dan sıkıştırmasız çıktı verdiği doğru ama bu veri 10 bit değil 4:2:2 ve 8 bit. Ayrıca bu veriyi ne yapacaksınız? External kayıtçı kullanmak falan çok dertli işler bence. 4:2:2 ve 8 bit bir veri için değmez açıkçası.

* 36 MP’lik bir sensörün yüksek ASA’da 22 MP lik bir sensörle başa çıkma olasılığını düşük görüyorum.

Tabi fiyatı ucuz olduğu için ve sonuçta iyi bir kameraya benzediği için herkes çok heyecanlı ama ben Nikon’un video işini iyi yapacağına ihtimal vermiyorum. Daha önceki kameralarında video özelliği çok kötüydü.

Bu arada Fuat Domaniç’in alttaki yorumlarda haber verdiği gibi Sony de şunu duyurdu. NEX FS700 8000 dolara 4K kayıt kartını oynuyor ve böylece Canon’un 15000 dolarlık C300’üne açıkça rest diyor.

Bunlar harika gelişmeler : ) Savaş başlasın! 

5D MK III ile Bir Hafta Sonu5D MK III ile Bir Hafta Sonu


Canon Türkiye’nin inceliği sayesinde yeni çıkan 5D MK III’ü deneme fırsatım oldu (Özellikle Canon Euroasia’dan Göker Göksel’e teşekkür ederim)
Yukarıdaki karelerde (hepsi 6400 ASA şuradan büyük halleri incelenebilir) gördüğünüz gibi geçtiğimiz hafta sonu kamerayla vakit bulabildiğim kadar oynadım. Tabi her zaman söylediğim gibi yaptığım testlerin bilimsel bir iddiası yok. Elimdeki diğer kamera olan 5D MK II ile kıyasladım ve olabildiğince eşit şartlarda karşılaştırmaya çalıştım ama yine de bu konuda zaten çok ciddi siteler var (DXO Mark, Dpreview vs). Benim yorumlarım daha çok deneyime dayalı ve kişisel.

Bu zorunlu açıklamadan sonra herkesin merak ettiğini düşündüğüm bazı konulara geçeyim. Öncelikle dıştan başlarsak yeni 5D’nin gövdesi ve elde tutuşu eskisine göre daha iyi. Ufak bir tasarım dokunuşu sayesinde alet ele çok daha iyi oturuyor. Yeni LCD monitör daha büyük ve daha kaliteli (dinamik aralığı ve renk hassasiyeti bana daha iyi geldi). Bunun yanı sıra ufak tefek değişiklikler de var örneğin CF kart yuvası kapağı eskisine göre daha iyi açılıp kapanıyor vs.

Bu kozmetik değişikliklerin dışında arkadaki bütün düğmeler 7D’deki gibi düzenlenmiş. Yalnız “zoom” tuşu eskiden sağ elle kontrol ediliyordu. Bu kontrol ne yazık ki artık sola geçmiş ve bu kesinlikle yanlış bir karar. Eskiden sol elle netlik yaparken sağ elle de görüntüye zoom yapabiliyordunuz. Şu anda bu imkansız. Neden böyle bir karar verilmiş nedenini merak ediyorum doğrusu (Gerçi “set” tuşuna bu fonksiyon atanabiliyor)

Yeni auto focus sistemi eskisine göre kıyaslanamayacak derecede geliştirilmiş. Çok daha hızlı ve doğru çalışıyor. Ayrıca focus sistemiyle ilgili bir çok kişiselleştirme yapmak mümkün. Yeni vizör daha geniş ve elektronik terazi sistemi eklenmiş. HDR seçeneği JPEG dosyaları üretiyor ve başarılı. Bunun yanı sıra iki kareyi LCD’de yan yana karşılaştırma, çoklu pozlama yapma, kamera içinde RAW dönüştürme, sessiz çekim, saniyede 6 kare hız, 3 fstop compensation (eskiden 2), gelişmiş ses ayarları, kulaklık çıkışı, kayıt sırasında HDMI çıkışını 480p’ye düşürme saçmalığının ortadan kalkması, 29 dakika kesintisiz çekim; hem SD hem CF kart kullanabilme gibi bir çok yenilik var.

Bütün bunlar güzel ama kimse onca parayi HDR Jpeg dosyaları üretmek için vermeyeceğine göre gelelim asıl önemli konuya: Görüntü kalitesi!

Canon’un iddiası kameranın eskisine göre 2 fstop’luk bir üstünlüğe sahip olduğuydu. Kullananların bileceği gibi Mark II’de 3200 ASA ve ötesi kötü görünürdü. Kısaca aslında kamera videoda H1 adıyla 12800 ASA’ya izin verse de 1600 ASA üstü acil durumlar dışında pek kullanılır değildi.
Bu iddia gerçek mi? Sorunun kısa cevabı kesinlikle evet. Mark III 6400 ASA’da bile çok temiz görüntü veriyor. Hatta 12800 ve 25600 bile kullanılmaz denemez. Özellikle eski 5D “renkli gürültü” (Color Noise) üretirdi. Bu yeni kameranın gürültüsü çok daha kabul edilebilir bir “parlaklık gürültüsü” (luma noise) ve filmdeki greni hatırlatıyor. Bunu görünce inanmakta güçlük çektim doğrusu çünkü 4 yıl gibi bir sürede algılayıcı teknolojisinde bu kadar büyük bir gelişme olacağına ihtimal vermiyordum. Bu yüzden bir de RAW dosyalarını incelemek istedim. Tahmin ettiğim gibi RAW’larda bu durum aynen geçerli değildi ve noise seviyesi biraz daha yüksekti. “Acaba ben mi yanlış bir şey yapıyorum?” derken Canon’un meşhur teknik danışmanı Chuck Westfall’un da roportajında aynı şeyi söylediğini görüp rahatladım.

Roportajı okumanızı öneririm ama vakti olmayanlar için olay kabaca şu: Yeni algılayıcı eskisine göre daha hassas ama farklılığın büyük kısmı güçlü Digic 5+ yongasının gerçek zamanlı “gürültü azaltmasıyla” ve her bir photodiyodun arkasındaki gürültü işleyici transistorden ortaya çıkıyor. Böylece sinyal daha algılayıcıda üretildiği anda “temizlenmiş” oluyor.

Tabi aslında bu kullanıcıyı ilgilendiren bir durum değil. Sonuçta Digic5+ (Digic 5’ten 17 kat hızlı bir işlemci. Bir önceki modeldeki Digic 4 ise Digic 5’ten 4 kat yavaştı) gerçekten çok iyi iş çıkarıyor ve elinize alacağınız kamera 6400 ASA’da son derece temiz bir video ve JPEG performansı sunuyor. “Gerisi beni ilgilendirmez” diyebilirsiniz ve bu konuda haksız da olmazsınız. Alet ışığa o kadar duyarlı ki bir mum ışığında (6400 ASA’da) neredeyse fazla pozlanacak hale geliyor. Stanley Kubrick bu kamerayı görse sevinçten ağlayabilirdi!

Örneğin aşağıdaki kare bir video karesi. Hemen yanında da yüzde yüz detayı görülüyor. Bu kare 6400 ISO’da Neutral ayarlarla çekildi. Gördüğünüz gibi noise yok denecek kadar az.

RAW’larda durum biraz daha farklı. Bunun bir nedeni de video dosyalarının 1920*1080’e küçültülmesi. Aşağıdaki örnekteki gibi RAW’lar daha fazla noise içeriyor ama hala çok temiz sayılabilir. Ayrıca kamera henüz tam olarak çıkmadığı için RAW desteği beta düzeyinde.

Yine Digic5+ sayesinde eski modelin videoyla ilgili en önemsenen sorunları moiré ve aliasing bu kamerada neredeyse yok. Canon bu konuda kesin bir açıklama yapmamakla birlikte artık 22 MP lik algılayıcıdan 1920*1080 üretmek için line skipping kullanmıyor olmalı. En azından sonuçlar öyle gösteriyor.

.

Yukarıdaki karşılaştırma bu durumu gösteriyor. Soldaki kare Mark II’den  sağdaki ise III’ten alınma video karelerinin yüzde iki yüz detayları. Görüldüğü gibi yeni kamera aliasing sorununu giderdiği gibi daha iyi detay çözüyor.

Rolling shutter aşağıdaki örnekte göreceğiniz gibi hala var ama eskisine göre daha az (Westfall’a göre yarı yarıya). Bunun yanı sıra artık videolar ALL-I (intraframe) olarak kodlanabiliyor (Yani her kare sadece kendi içinde sıkıştırılıyor. Bu kurgu için önemli bir avantaj) ve videoya timecode verisi gömülebiliyor (profesyonel filmciler için çok aranan bir özellik) ve kamera 1280*720’de 60 fps’e kadar çıkabiliyor (7D’deki aliasing sorunu olmaksızın)

Büyük Soru: Almalı mısınız?

Bu konuda ne yazsam nasıl olsa birileri kızacak. Nedense Canon’a karşı genel bir kızgınlık var Mark III ile ilgili. Hal böyleyken bu konuda tek bir cevap vermemek en doğrusu çünkü 5D MK III değişik gruplar için değişik anlamlar taşıyor.

Kısaca özetlersem:

*** 5D’yi öncelikle fotoğraf için kullanıyorsanız ve auto focus sizin için önemliyse (örneğin kuş,doğa veya spor vs çekiyorsanız) Mark III sizin için kesinlikle hayati bir güncelleme sayılır. Yeni auto focus sistemi 1 serisiyle aynı sınıfta.

*** 5D’yi video için yoğun olarak kullanıyorsanız ve düşük ışık koşullarında sıkça çalışıyorsanız ve moiré, aliasing, rolling shutter vs gibi sorunların giderilmiş olması, timecode, 60 fps gibi yenilikler işlerinizde önemliyse yine Mark III sizin için çok önemli bir güncellemedir.

*** 5D’yi öncelikle fotoğraf için kullanıyor ama yapay ışık veya flaş kullanarak sadece RAW çekiyorsanız ve auto focus sizin için çok önemli değilse ve videoyu da sadece arada sırada çekiyorsanız Mark III’e geçmeniz şart değil.

*** Amatörseniz veya öğrenciyseniz ve bütçeniz kısıtlıysa yine Mark III sizin için öncelikli bir güncelleme değil. Mark II şimdi fiyat performans açısından her zamankinden daha iyi bir kamera (Amerika fiyatı 2100 USD)

*** APS-C gibi alt sınıf Canon’lardan ilk defa full frame sınıfına geçecekseniz ve para sorununuz yoksa tabi ki bu devirde mark III varken alabiliyorsanız onu almanızda yarar var. “Full frame önemli mi?” ayrı bir soru olmakla birlikte bence cevap evet. Zira hem ışık duyarlılığı artıyor hem de bildiğiniz EF mercekler alıştığınız şekilde çalışıyor.

Kameranın fiyatı ne yazık ki yüksek. Mark II ilk çıktığında 2700 dolardı. Bu yeni sürüm 3500 dolar olarak çıktı. Aradaki 800 dolarlık fark bir çok insanı kızdırdı. Tabi bu fiyat zamanla düşecektir. Çok aceleniz yoksa beklemeyi seçebilirsiniz ama dramatik düşüşler kısa vadede zor görünüyor.

Bir de son bir grup var ki bu insanlar hiç bir şekilde memnun olmuyorlar. Bu blogda da böyle arkadaşlarımız var. 5D Mark III’ün berbat bir kamera olduğuna ve Canon’un da “evil corporation” olduğuna o kadar inanmış ki bu insanlar tersini görmeleri mümkün değil. Bu arkadaşlar 3500 dolarlık bir kameradan 12 bit uncompressed 4:4:4 ve 4K görüntü ve saniyede 120 kare hız bekliyorlar. Bunları göremeyince de nedense sinirleniyorlar. Özellikle 80 sonrası doğan kuşakta böyle bir eğilim görüp şaşırıyorum.

50 bin dolarlık Alexa’nın veya RED’in yapamadığı şeyleri 3500 dolarlık 5D’den beklemek gerçekle ilişkiyi kesmekten başka bir şey değil.

Sonucun Sonucu:

5D MK III bugün itibariyle elimizdeki en iyi seçeneklerden biri hatta birincisi. Hem fotoğraf hem video açısından her yönüyle harika ve profesyonel sınıfta bir alet. En büyük özelliği olan ışık duyarlılığı filmleri çekiş şeklimizi değiştirecek kadar önemli. Her ne kadar 10 bit out vs vermediği için Canon’a kızsak da en azından megapiksellere oynamadığı için hakkını vermeliyiz.

Kısaca 6400 ISO’da daha temiz görüntü veren bir başka “full frame” kamera çıkıncaya kadar en iyisi bu.

Aksesuarlar:

Canon incelemem için Wft 7’yi de yolladı. Bu alet kameranın altına takılıyor ve Mark III’u bir wireless sunucuya dönüştürüyor. Böylece örneğin Ipad, Iphone gibi aletlerden tarayıcı üzerinden kamera kontrolü sağlayabiliyorsunuz. Bu tabi ki önemli bir özellik ancak standart Canon batarya kullanan WFT 7’nin fiyatı 850 USD. Tarayıcı üzerinden kamera kontrolü güzel ancak gelen görüntü ne yazık ki kesintili.

Yani video için kullanımı şimdilik zor. WFT 7’nin başka özellikleri de var. Çektiğiniz görüntüleri uzaktan izlemek, bir FTP hizmeti sunmak gibi özellikler sunuyor. Tabi bu özellikler neden kameranın içinde gelmez de böyle 850 dolarlık bir kutuyla verilir nedenini tahmin edebilirsiniz : )

Son olarak yeni flash 600 EX ve tetikleyici STE3’ü de denedim. Bendeki bir önceki sürümlere göre (580 EX II ve STE2) en büyük fark artık optik kontrol değil radio kontrolüyle çok daha fazla flaşı kablosuz olarak 30 m. den kontrol edebilmeniz ve 1/8000 gibi hızlarda flas kullanabilmeniz. Eski sürümlerde flaş ve tetikleyicinin birbirlerini doğrudan görmesi gerekiyordu. Yıllardır bu konuda eleştirilen Canon tarihinde ilk defa radio kontrollü bir flaş tetikleyici yapmış oluyor. Bu iki alet de gayet başarılı ancak aynı soru yine gündemde: Neden STE3 gibi bir tetikleyici kameranın içinde değil? Cevap yine aynı sanırım : )

PS: Sürekli Nikon D800’ü (veya benzer başka kameraları) neden incelemediğim soruluyor. Cevabi çok basit: Herhangi bir D800’e erişimim yok. Olursa tabi onu da incelemek isterim ve yine merak edenler için “hayır ne yazık ki Canon’dan maaş, hediye vs almıyorum” : ) 

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube