Archive for the 'teknik' Category

Page 3 of 14

Röportaj

Teknodonanim adli sitede çıkan röportajımı suradan okuyabilirsiniz. Site hoş bir fikirden yola çıkıyor ve çeşitli alanlardan insanların kullandıkları donanım ve yazılımları sınırsızca ve olabildiğince detaylı şekilde anlatmasını istiyor. Böylece sizinle benzer alanlardaki insanların neler kullandigini goruyorsunuz. Bu girişten tahmin edebileceğiniz gibi röportaj fazla sayıda teknik terim ve marka içeriyor.

Güle Güle Avid

Daha önce de yazmıştım: Avid??i 1994??te kullanmaya başladım. O zaman için rakipsiz ve gerçekten muhteşem bir yazılımdı (ve donanım). Bir Avid sistemi 120 bin USD gibi fiyatlara geliyordu!

Kaset temelli kurgu sistemlerini kullanmış olan benim gibi insanlar için Avid tabi ki büyük bir devrimdi. Yıllar boyunca Avid??de sayamayacağım kadar çok şey kurguladım (hatta bir tane de uzun metraj)

Ne yazık ki üç ay önce çaresizce ve istemeden de olsa Premiere??e geçmek durumunda kaldım : )

Bunun suçu tamamen Avid??e ait. Yıllar içinde en büyük savunucularından biriydim ve hatta öğrencilerime baskı yapmışlığım da vardır : ). Gel gör ki Avid de bütün bu yıllar boyunca hata üstüne hata yaptı. Bir kaç yıl önce katıldığım bir sunumun ardından Avid??den bir mühendis ?Final Cut??tan çok Premiere??den korkuyoruz? demişti.

Korkuları ne yazık ki gerçek oldu ve yıllar içinde hiç bir şeyi doğru yapamadılar: Arayüzü geliştirdik dedikleri şeyler tam tersine bildiğimiz basit arayüzü bozdu. Yeni dosya formatlarına destek vermekte geciktiler, fiyatı düşüremediler, yazılım gittikçe hantallaştı, sürekli buglar ortaya çıktı vs vs.

Bunlara rağmen bence hala Avid??in kurgu kolaylığı ve güvenilirliği (operasyon sırasında) Premiere??den daha iyi. Örneğin farklı yönlere çoklu budama özelliği (Asymmetrical multi trim) hala Premiere??de yok (PS: Varmis : ) ama yine de Premiere in timeline kullanimi ve trim modu hosuma gitmiyor) ve bu dramatik bir kurgu için çok önemlidir. Buna karşılık ne yazık ki aynı Avid içeri görüntü almak ve dışarı vermek konusunda o kadar inatçı şekilde beceriksiz ki bu devirde hala böyle bir yazılımla uğraşmak için gerçekten deli olmak gerek.

Sözün özü üç ay önce Adobe??ye üye oldum ve doğal olarak bütün Creative Suite??in yanı sıra Premiere??e de geçmiş oldum. Avid??deki eskiden kalan bazı projeleri de Premiere??e aktardım.

Ben bunları yaparken bir yandan da zaten Avid??in batmakta olduğu ile ilgili haberler çıkmış. Hatta şirketin kurgu sistemleri bölümünü Corel adlı Kanada şirketine sattığı duyurulmuş.

Ne diyelim? Harika bir şirket nasıl berbat edilir bu hikayeden bunu anlamış olduk.

Kısaca kral öldü yaşasın yeni kral!

RED Dragon Carbon

A001_C012_0805IL

Epeydir RED??le ve Alexa ile ilgilenmiyordum. Süper gelişmiş ülkemizde 130 adet Alexa olması ve buna karşılık birbirinden kötü işlerin ekranları kaplamasını açıklamak zor elbette. Sözün özü kameralara olan eski ilgimi kaybettiğimi zaten bu blogu hala izleyenler biliyor.

Geçen hafta sevgili Yasin (Dijitalist) ?RED Dragon Carbon geldi bir bakın? deyip yollayınca RED neler yapmış diyerek kutuyu açtım. Yine eski öğrencim Savaş??ın yardımıyla tek bir gece çıkabildik kamerayla.

Yeni algılayıcı Dragon??un hoşuma giden bazı özellikleri var. Yıllardır olması gerektiğini söylediğim şeyi sonunda RED tam olmasa da ucundan yapmış: Dragon algılayıcı Super 35 mm boyutlarında değil daha büyük (30 mm*15 mm). Böylece FF fotoğraf merceklerini de 1.17 gibi düşük bir çarpanla kullanabiliyor. Ben de zaten denemeleri Canon L serisi merceklerle yaptım. Yukarıdaki kare 17 TS ile 6k FF modunda çekildi örneğin. Algılayıcıyı bir çok değişik şekilde ve hızda kullanmak mümkün. Hatta kendi kafanıza göre bir algılayıcı boyu bile üretebiliyorsunuz!

Bu yeni algılayıcı 6K olduğunu iddia etse de (19 MP) yıllardır 22 MP lik bir algılayıcının ürettiği sonuçlara bakan biri olarak bunun gerçek 6K gibi görünmediği söyleyebilirim. RED??in daha önceki kameraları da 4K olduklarını iddia etseler de aslinda 4K gibi görünmüyorlardı (şimdi bana hemen saldırmadan önce webde biraz Nyquist, Bayer falan okursanız ne dediğimi anlarsınız diye umuyorum). Yine de 6K en azından teorik olarak elde bulunmasında zarar olmayan bir şey diyelim.

Kameranın düşük ışık özelliği iyi. 2000 ASA??da kullanılabilir sonuçlar veriyor. Dinamik aralığın 16.5 fstop olduğu iddia ediliyor. Bunu deneyecek bir ortam yoktu ama her durumda eskisinden daha iyi bir dinamik aralığa sahip olması zaten beklenen bir şey.

Eski sürümlerde en saçma bulduğum özellik olan fan sesi giderilmiş, eskisi gibi değil. 6K??da 100 kare (teoride zira Dijitalist??ten aldığım disklerle 89 kareyi aşamadım) yapabiliyor. Bunlar tabi hoş. Kameranın bence en güzel özelliği ise carbon fiber den üretilmiş olması. Jannard daha önce David Fincher??in talebi üzerine Social Network??un kürek yarışı sahnesi için carbon fiber bir RED yapmıştı fakat bu ilk defa ticari olarak satışa çıkıyor. Tabi ki bu pahalı malzeme kamerayı ciddi şekilde hafifletmiş. Elde çekim için çok iyi bir kamera Dragon.

Bunun dışında tabi ki klasik RED sorunları devam ediyor: Sistem genel olarak biraz yavaş. Menü sistemi bence tuhaf, REDVolt aküler çok çabuk bitiyor. LCD ekranın dokunmatik özelliği hala iphone gibi değil vs. Tasarım olarak bir kutuya benzese de (eşim görünce bu ne çirkin kamera deyiverdi!) ben Alexa??ya göre daha çok seviyorum. Elde tutması ve operasyonu daha kolay.

Sonuç olarak ilmi olmayan bu kısa deneme sonunda RED Dragon Carbon bence bugüne kadar yapılmış en iyi profesyonel kameralardan biri. Ülkemizde ezici üstünlüğe sahip olsa da Alexa??ya göre bir çok durumda tercih edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıntılı bilgi ve kiralama için Dijitalist??i arayabilir ya da herkes gibi Alexa türküleri söyleyebilirsiniz.

Kısa Film: Yumurta / The Egg

Yumurta / The Egg from istanbul film akademi on Vimeo.

İstanbul Film Akademi’de mayıs ayında başlayan film yönetmenlik atölyemizin ikinci filmini yukarıdan izleyebilirsiniz. Her zamanki gibi oyuncularımız Gulsah ve Emre’ye teşekkürler. Filmin yönetmenleri Naz Timur, Bulut Çavaş ve Öykü Özgen’i de kutluyorum, çok iyi çalıştılar. Atölyede ışığa, renge pek bakmayıp bir filmin yönetilmesinden söz etmeyi daha fazla önemsiyordum ama bu defa görsel olarak daha çekici olmasını tercih ettik.

Filmi 5d MK III ile h264 olarak çektik. Hiç bir profesyonel sinema ışığı kullanmadık ve bütün film 6 saatte çekildi. Daha önce de yazdigim gibi  atölyede belli kısıtlamalarımız var: Bir kadın, bir erkek, bir ev ve en fazla 3 dakikalık öyküler olmak zorundalar. Bu durum önceleri katılımcıları zorlasa da aslında bu tür kısıtlamaların çok yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bu defa senaryoları da ulusal bir yarışma ile seçtik. Senaryonun sahibi Fidel Yokuş’u de tebrik etmek gerek. Gerçi yönetmenler senaryosunu biraz değiştirdiler ama bu da gayet normal.

Film için önemli ekipmanlardan biri de Edelkrone‘nin sağladığı Slider Plus v2 idi. Bir süredir zaten aleti kurcalıyordum ilk defa bir filmde kullanma şansı oldu. Action ve Target modülleriyle birlikte gelen slider filmde de göreceğiniz gibi son derece başarılı. Kullanımı konusunda uzun bir inceleme yazsam biliyorum ki sevgili Kadir ben yazana kadar yeni bir sürüm çıkaracak : ) O yüzden çok detayina girmiyorum ancak özellikle yukarıdaki gibi gerilla prodüksiyonlar için çok hayati bir unsur Slider Pro.

Filmin renklerini yine DaVinci’de yaptik. Ses miksini Otomat’ta Murat Çelikkol, müziğini de Emre Aypar yaptı. Yapımcımız Veysi’ye ve katılan herkese de teşekkür ederim. Uzun süredir kısa filmden uzak kalmıştım. Yeniden sahalara dönmek güzel : )

CNK 4K Kamera!

imgresSabah erken kalkanın (daha doğrusu öyle zannedenlerin) kamera yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Bu blogu izleyenlerin bildiği gibi aslında yıllardır bunun böyle olacağını konuşmuştuk. Kameranın da bir bilgisayar haline gelmesi aslında toplama parçalarla bile bir kamera yapılabilmesini sağlayacaktı ve öyle de oldu. Bu süreç daha da hızlanarak ilerleyecektir.

“Neden artık yeni kameraları yazmıyorsun?” diye soranlara da bu açıklamayı yapmak gerekiyor: Kameraların büyük devrimi bu blogun en aktif olduğu günlerde yaşandı bitti zaten. Bundan sonrası artık birbirine benzeyen bir sürü kameradan ve detaydan başka bir şey değil. Bunlar da beni pek heyecanlandırmıyor açıkçası. CNK 4K kamera gerçek olsaydı (Canik 4K da denebilir : ) şöyle bir kamera yapardım:

* Hafif, küçük! Blackmagic ebatlarını geçmeden fakat kutudan öte elde tutulabilir ve üzerinde pervane olmayan tasarım! * Full Frame (24*36 mm), EF mount, 12 MP algılayıcı, 4K da 120 fps ve HD’de 240 fps (penceresiz) RAW kayıt (arti proxy olarak Prores 720p) * Sensor kırpma fonksiyonu ile başka mercek sistemlerine HD’de tam uyumluluk (4K da olamıyor tabi) * Sensörden stabilizasyon, tilt ve shift seçenekleri. * Cfast kartlara kayıt (CF’in yeni sürümü) * Dönebilir 5 – 7 inch arasi Oled kamera üstü monitör * Global shutter ve 5000 USD altında fiyat

Bu kamerayı yapabilen yok henüz fakat geç uyananların yaptığı şöyle bir sürü kamera var:

* AJA’nın da saati şaşmış ve Cion adıyla kamera işine girmiş: http://www.aja.com/en/products/cion

* Herkes balığa giderken uyuyan Panasonic 4K‘ya bulaşmış.

* Blackmagic iddialı fikirlerle ortaya çıkardığı fakat başarısız modellerin ardından URSA ile şansını yeniden deniyor.

* Sony 5D MK ları yıllarca izledikten sonra A7s ile 4K’yı aynasızlara getiriyor. Bu kameraların her birinin hoş özellikleri var ama yine de hiç birini almazdım doğrusu! Beklemeye devam : )

Büyülü Fener Büyülü Fener

Yıllardır Magic Lantern yuklemeye çekinirdim. Sonunda cesaretimi toplayıp gecelik sürümlerden başladım!

Bilmeyenler için Magic Lantern Canon’un bazı kameralarının yazılımlarını değiştiren bir grubun kendine verdiği isim. Grup yıllardır bu işle uğraşıyor ve son aylarda 5D MK III için RAW video olanağı sunmasıyla şöhretini iyice arttırdı ama ML’in yapabildikleri bu kadarla kalmıyor.

Öncelikle kurulum sanıldığı kadar zor değil. Magic Lantern’in sitesinden kendi kameranız için doğru sürümü bulup SD karta kopyalıyorsunuz. Sonra SD karttan firmware güncellemesi yapıyorsunuz. Tabi bu sırada insan biraz strese girmiyor değil ama bir aksilik çıkması düşük olasılık.

Yaklaşık bir dakika sonra artık Magic Lantern’li bir kameranız oluyor. İstemezseniz SD kartı çıkarmanız yeterli. Ancak çıkarırken acele etmeyin zira ML butun ayarları SD kartta tutuyor. Son olarak bunları karta yazıp kapanıyor. Erken çekerseniz sorun çıkma ihtimali var.

Ekip kameraya gerçekten harika özellikler eklemiş ve insan bunları görünce Canon’a kızmadan edemiyor. Donanımın olanaklarını sonuna kadar zorlayan ML ilk aklıma gelen şu özellikleri getiriyor:

* Video için kare sayısını istediğiniz gibi değiştirebilme (saniyede 0.3 kareye kadar! Böylece zifir karanlıkta bile LCD de görüntü alabilme ihtimaliniz oluyor fotoğraf çekerken)
* RAW video kaydı (Burada ne yazık ki 1000x bir karta ihtiyacınız var. Hatta şu sıra 1066x ler de mevcut. Kamera bu seçenekte MLV dosyaları oluşturuyor. Bunları izlemek biraz problemli. Ayrıca sonra bu dosyaları DNG lere dönüştürüp renk düzeltme yapmanız da gerekiyor. 1066x kartım henüz elime ulaşmadığı için tam bir deneme yapamadım ama çalışıyor gördüğüm kadarıyla. Zaten webde bu konuda bir sürü olumlu yorum var.)
* Aralıklı kayıt (timelapse) Canon’un ek para isteyerek sattığı saçma sapan bir eklentiye ihtiyacınız kalmıyor böylece.
* Canon’unkinden çok daha iyi bir arayüz ve histogram, waveform monitör seçenekleri ve False Color. Kartta kalan süre gösterimi, ses kaydını sürekli ekranda izleyebilme vs vs.
* HDR video (Bu seçenekte 720p olarak iki kere pozlama yapılıyor. Sonrası biraz zahmetli.)
* Yükseltilmiş dinamik aralık seçeneği ve Canon’un kapattığı ara değerleri kullanabilme imkanı.
* Harekete duyarlı çekim olanağı
* Trap focus adı verilen herhangi bir nokta net olduğunda otomatik çekim yapma imkanı
* Auto exposure programlama (hangi durumda nasil bir pozlama yapması gerektiği konusunda kameraya çok basit komutlar girebiliyorsunuz)
* Uyumlu EF merceklerle ekranda net uzaklığını ve hiperfokal uzaklığını görebilme seçeneği
* Video dosylarının içine gelişmiş metadata yazma
* Follow focus ve rack focus yapabilme seçeneği ve pozlamayı otomatik olarak azaltma arttırma seçeneği.
* Silent movie seçeneği ile aynayı indirmeden aralıklı fotoğraf çekme olanağı.

Tabi benim atladığım başka bir çok irili ufaklı düzeltme ve geliştirme de söz konusu ama yine de bu yazılım ciddi bir prodüksiyon ortamında kullanılabilir mi? Biraz riskli olmakla birlikte ne yaptığınızı biliyorsanız kesinlikle bu riske değebilir. Kameranın kilitlenmesi durumunda hemen pili çıkarmanız gerekiyor. Aşırı ısınma veya siz kapalı zannederken pili yeme ihtimali var zira. Bu durumlar için ekranda sürekli işlemci sıcaklığı veriliyor.

Kısaca ML bana biraz geç gelmekle birlikte bugüne kadar yüklememekle hata etmişim diyebilirim. Tabi siz yine de dikkatli olun. Sonuç olarak kameranızı üreticinin onaylamadığı bir yazılımla çalıştırıyor olacaksınız. Çıkacak aksiliklerden sorumluluk kabul edemem : )

Yerçekimi

GRAVITYAlfonso Cuaron’un yeni filmi Gravity (Yerçekimi) teknolojik olarak sinema tarihinde yepyeni bir sayfa açıyor. 17 Dakikalık kesintisiz açılış planıyla (daha önce benzer şeyleri Children Of Men’de de yapmıştı Cuaron ama bu defa yaptigi cok daha zor) hem muthis bir gövde gösterisi yapıyor hem de anlattığı hikayeyi en etkileyici şekilde anlatmak için teknolojik olarak daha önce hiç yapılmamış şeyler yapıyor.

Film boyunca bir açık yakalamak için epey çabaladım. Ne yazık ki bulamadim : ) Hatta nasil yapildigini bile anlayamadim.

Neyse ki heyecan icinde eve gelip http://www.fxguide.com/featured/gravity/ adresinden bu işin nasıl yapıldığı ayrıntılarıyla okuyabildim. Kısaca özetlemek gerekirse (tabi anladigim kadariyla : ) Cuaron bütün filmi “previs” adı verilen (hareketli storyboard olarak da adlandırılabilecek) bir yöntemle önceden “çekmiş”. Bu previs onaylandıktan sonra filmi “gercekten” çekmeye başlamış. Tabi cekmek derken aslinda filmde astronotların yüzleri haric her sey 3D (yani bilgisayarda uretilmis). Sadece oyuncularin yuzleri ozel bir aydınlatma yontemiyle (Led lerden olusan bir kutu icinde) cekilmis. Boylece isigin her planda ve her acida dogru yerden gelmesi saglanmis. Ornegin dunyanin goruntusu oyunculara yansiyacaksa bu LED ekrana veriliyor boylece o planin icinde isik nereden gelecekse oradan gelmesi saglanmis oluyor.

Bu yontem cok iyi sonuclar verse de tabi cekimi epey zorlastirmis zira oyuncularin cok iyi zamanlamalarla dogru hareketleri yapmalari gerekiyor. Ornegin 2. dakikanin 15. saniyesinde belirli bir sey yapmalari gerekiyorsa onu o anda yapmalari gerek! Ne bir saniye sonra ne bir saniye once! Tabi bu bildigimiz yesil ekran tekniginden farkli. Oyuncularin kare kare rotoscope ile zeminden ayrılması gerekmis.

Oyuncuların yercekimsiz ortamdaymis gibi olmasını ise bu film icin gelistirilen 7 akslı motion control sistemi saglamis (yani oyuncular havada suzuluyor gibi gordugunuz her an aslinda o hareketi kamera veriyor. Tabi tum ayrıntılara vakif olmak zor zira post production ekibine göre kendilerine katılan herhangi bir calisanin bile ne yapildigini tam olarak anlamasi 2 hafta suruyormus : ) zaten 100 milyon dolarlik bir butce ve 4 yillik bir yapim surecinden bahsediyoruz. Sonuc gercekten mukemmel. Bugune kadar cekilmis en gercekci uzay filmi ile karsi karsiyayiz. Oyle ki Kubrick’in 2001’i bunun yaninda epey demode kaliyor (icerik olarak degil elbette). Teknik olarak kusursuz ve yepyeni bir seyle karsi karsiyayiz.

Buna karsilik filmin tek elestirilebilecek noktasi herhalde icerigi. Cok derin bir film degil Yercekimi ancak o kadar iyi bir iscilik ve yonetmenlik var ki hayran kalmamak zor. Boylece aslinda sinema tarihinde yeni bir donem de baslamis oluyor: On yil icinde artik oyuncularin sadece performans vermek icin kullanildiklari tamamen 3D (3D derken stereoscopic demek istemiyorum) filmler izliyor olacagiz. Butun bu durum icinde Turk sineması ne olur bilmek zor. Filmcilerimizin hala Adana Antalya odakli yasamlari surer mi? Korkarim evet!

Sony’den Yeni Bir Fikir: QXSony’den Yeni Bir Fikir: QX

QX10Epeydir konuşulan yeni kamera konsepti QX10 ve 100 olarak iki modelle ortaya çıktı.

Sony’nin bu iddiali ve bence parlak (ama tutmayacak) fikri temelde yalnızca bir akıllı telefonla birlikte çalışabilen bir algılayıcı ve lens ikilisinden oluşuyor.

Kısaca kamerayı akıllı telefona iliştiriyorsunuz ve Wifi/NFC sayesinde 1 inch buyuklugunde duzgun bir algılayıcıya ve Carl Zeiss’dan 1.8 diyaframa sahip, optik zoom’u da olan bir merceğe kavuşuyorsunuz.

Ne diyelim? Klasik bir Sony girişimi: Her zamanki gibi en deneysel ve iddali işleri yapan Sony oluyor ne yazik ki buyuk olasilikla ekmeğini Samsung ve Apple yerler ileride : )

500 USD fiyatlı üst model QX100 ve 250 USD’lik kırpılmış QX10 arasında tercih yapılabiliyor. QX100’un algılayıcısı (20 MP) ve merceği daha iyi diğerinin ise daha yüksek zoom seçeneği var. Her ikisi de HD video kaydedebiliyor.

Böylece aslında kamera dediğimiz şeyin de değişimine tanık oluyoruz. Bu blogda hep söylediğim gibi kamera aslında bir bilgisayar olma yolunda hizla ilerliyor.

Alınır mı? Olabilir. Çok tutar mı? Sanmıyorum. Özellikle 500 dolarlık fiyatı ve yanında akıllı telefon gerektirmesi gerçek fiyatını yükseltiyor ama yine de meraklılar için ilginç bir gadget olduğu kesin!

Şuradan bakılabilir.

BB SliderBB Slider

SONY DSCBB Camera Gear’den Mustafa Koç yaptığı motorlu slider’i denemem için yolladı. Aslında bir kaç haftadır alet bende olmasına rağmen yazmakta geciktim.

Normalde sliderlara (ve omuz aparatlarına) pek sıcak bakmıyordum fakat bunun iki avantajı var: Birincisi sistem çok hafif. İkincisi motorlu olması başka olasılıklara izin veriyor (timelapse gibi). Tabi motor seçeneğini ayrı almanız gerekiyor.

Slider yaklaşık 20 dakikada sorunsuz kuruluyor ve çalışmaya başlıyor. 4 kalem pille çalışan hızı ayarlanabilir motor 120 santimlik boruyu en hızlı 18 saniyede en yavaş 5 dakikada tamamlıyor. Istenirse daha uzun boru takmak da mümkün.

Aletin üreticisi BB Camera Gear’in sitesini şuradan gezebilir, satın almak veya soru sormak için: bbcameragear (AT) gmail.com adresini kullanabilirsiniz.

Eos Raw Eos Raw

Evet ortalik iyice karişmişken ben pek bulaşmadım. Daha önce “dünyanin en iyi video kamerası” dedigim icin agzim yanmisti bu sefer acele etmeyeyim dedim : )

Saka bir yana zaman beni hakli cikardi diye böbürlenebilirim. Bilenler çoktur geçen hafta Magic Lantern adli hack ekibi 5D MK III’u Raw Video çekecek şekilde kırdığını duyurdu. Örnek videolar webde gezip duruyor ufak bir aramayla bulunabilirler.

Peki bu ne anlama geliyor?

1 – RAW video çekebilen bir 5D MK III fiyat performans açısından dünyanın en iyi kamerası sayılabilir zira RAW çekildiğindeki kalite Arri’nin veya Red’in veya Sony’nin kameralarından daha iyi (low light için özellikle)

2 – Tabi bu büyük bir olay. Büyük şirketlerin son kullanıcıyı daima soyduğunu biliyorduk ama bu kadar değil. Bu hack operasyonu bize aslında gelecekte olacakları müjdeliyor: Herhangi bir elektronik ürünü artık “ben yaptım budur” diye çıkarmak mümkün değil. Birileri mutlaka kırıyor ve geliştiriyor. Bununla baş etmeye çalışmak yerine buna daha da izin veren ürünler çıkarılmalı.

Sonuçta bugün satın aldığımız her şey aslında özünde bir bilgisayar ve her bilgisayar gibi programlanabiliyor. Kamera da bir bilgisayardır!

3 – Simdi Canon’un önünde zor bir karar var: Bununla mucadele etmeye kalkabilirler veya 5D MK IV’e de paşa paşa bu özellikleri koyarlar. Mücadele etmeleri mümkün ama akılcı değil. Ne var ki bunu durdurmazlarsa kendi 10 bin dolarlık C serisi kameralarını kimseye satamazlar (zaten satabildiklerini sanmıyorum : )

Bence artık pandora’nın kutusu açıldı. Bundan sonra (2 yıl içinde) RAW video çeken bir çok kamera göreceğiz.

4 – Asıl ilginç olan videocuların değil fotoğrafçıların durumu. Zira 1Dx gibi kameraların önemi yüksek kare çekebilmeleriydi. Oysa simdi RAW video çeken bir 5D MK III, Canon’un amiral gemisi sayılan 1Dx ten 2.4 kat hızlı bir kamera haline geldi : ) Bu Canon’u çok üzer ve esas mesele bu olur diye düşünüyorum. Tabi fotoğrafçılık videoculuk ayrımı da iyice belirsizleşecek bu durumda.

Sonuç olarak bu gelişmeler hayırlı. Zaten hepimiz olmasını bekliyorduk sadece zamanlamadan emin değildik. Magic Lantern sayesinde beklenenden çok daha hızlı oldu.

Kendilerine teşekkür ediyor başarılarının devamını diliyoruz!

BlackmagicBlackmagic

Doğrusu kameralardan sıkıldım. Eskisi kadar yeni yazı yazmama nedenim de bu herhalde.

Dün Togan sayesinde Blackmagic’in kamerasıyla yarım saatlik bir oynama fırsatım oldu. Bu kamerayla ilgili çok heyecanlanan bir sürü insan olduğunu biliyorum. Ne yazık ki onları memnun edemeyeceğim.

Ciddi bir test yapmadım. Hatta kamerayı bile 3-4 dakika kullandım. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Hoş bir çaba, belki gelecek sefere olur.

Kameranın en büyük kusuru ekranı. Güneşli bir günde gölgede bile hiç bir şey göremiyorsunuz. Ya vizör takmak gerekli ya da kendinizi battaniyenin altına falan koymak zorundasınız.

EF lensler bu kameraya takıldıklarında 2.3 ile çarpılıyorlar. Bu da örneğin bizim denediğimiz 16-35 merceği 37-80 haline getiriyor. Zaten bir kameranın beni uyuz etmesi için bu yeterli ama buna sonra dönelim.

Alet şimdilik diyafram değeri göstermiyor ve üzerinde histogram yok. Pozlamayi eski consumer kameralardaki gibi arti eksi tuslarıyla ayarlamak zorundasınız. Kamera SSD disklere isterseniz DNG (uncompressed) RAW kaydı yapıyor.

Çektiklerimize hızlıca baktık. Gerçek raw ile çalışabilmek tabi ki iyi. Beyaz ayarı vs gibi şeyleri sonradan yapabiliyorsunuz ve istediğiniz hassaslıkta renk düzenleme yapabiliyorsunuz. Bu anlamda kamera çok iyi. Dinamik aralığı da başarılıydı (herhalde bütün üreticilerin iddia ettiği gibi 14 stop olsa gerek!)

Kameranın formu da aslında iyi. Dokunmatik ekran başarılı (görebildiğinizde).

Peki ben bu kamerayı alır mıyım? Asla : )

Neden?

Bir kamera alırken onu hangi mercek sisteminde kullanacağınızı da bilmeniz gerek. İddia ediyorum EF Mount lu bir Blackmagic hiç bir işe yaramaz! Neden böyle bir şey yaptıklarını bile anlamış değilim. Eğer kuş videoları çekecekseniz evet 70-200 2.8 iniz harika bir 460 mm haline gelebilir. Onun dışında bir anlam göremiyorum.

Aynı kameranın Micro 4:3 modeli de olacakmış. O belki biraz daha mantıklı olabilir ama bana sorarsanız bir video kamera bu saatten sonra ya Super 35 olur ya da full frame. Ortalıkta bunca PL mercek ve 35 mm fotoğraf merceği varken gidip Micro 4:3 gibi garip bir formata yatırım yapmak bana göre sokağa para atmaktan başka bir şey değil.

İkincisi herkesin dilinde “3000 dolara RAW çekmek harika değil mi?” sorusu var. Kısa cevap hayır değil : ) Renk düzenleme yapacağınız RAW çekmeyi düşündüğünüz bir projeniz varsa gidip düzgün merceklerle ve daha iyi bir kamerayla çekin. Kiralamaya 3000 dolardan az vereceğinize bahse girerim.

Kısaca başta dediğim gibi hoş bir girişim ancak henüz olmamış. Arada derede kalmış bir kamera Blackmagic. Profesyonel olmak için yetersiz amatör olmak için fazla ileri ve büyük. Eğer benzer tarz kamera alınacaksa İkonoskop daha ilginç bir seçim. En azından TV mercekleriyle de çalışabiliyor.

PS: Bu arada dünkü demo modeli 16-35 den başka merceği desteklemedi.

Sony Geri DöndüSony Geri Döndü

Yazmakta geciktim ama sitenin forumu benden hızlı gidiyor nasil olsa : )

Evet Sony herkesi şaşırttı ve tarihin en büyük geri dönüşlerinden birine imza attı diyebiliriz. Yeni F5 ve F55 gerçek birer bomba! Birincisi XAVC adlı yeni codec intra frame çalışıyor (yani kareler arası sıkıştırma yapmıyor) ve 300 Mbit 4:2:2 10 bit destekliyor. Her iki kamera da hem 4K hem 1080p yi aynı anda aynı karta kaydedebiliyor!

Yeni codec XAVC 4K da 120/180 fps kayda izin veriyor (SSD veya SxS Pro medyaya).

Sadece 15 bin dolarlık fiyatıyla 14 stop dinamik aralıkla, 4K’da 120 fps yapabilen bir kamera Canon’a, RED’e ve Arri’ye elektronik kamera alanında “ağır abinin” kim olduğunu hatırlatıyor gibi geldi bana.

Bu kadar da değil: Ek bir modulle 4K 16 bit RAW da destekleyen kameralar (f55 dogrudan destekliyor) aynı zamanda sıfır rolling shutter hatasına sahip.

Ayrıntılı inceleme şansım olmadı tabi ama kağıt üstünde yeni kral Sony gibi görünüyor. Yani kral öldü yaşasın kral!

Social Media

Visit Us On TwitterVisit Us On Youtube